Gönül nasıl genişletilr? Nasıl ferahlatılır?


Eski zamanlardan birinde bir adam varmış. Bu adam sürekli halinden şikayet eder, dertlenir dururmuş. Günlerden bir gün bir bilge ile karşılaşmışlar. Yine irili ufaklı dertlerini anlatmaya koyulmuş adam. Bilge dinledikten sonra; eline bir bardak su almış ve içerisine bir kaşık tuz atıp karıştırmış… Adamcağıza kaşıkla sudan ikram etmiş. Adam yüzünü buruşturmuş ve tadını beğenmediğini ifade etmiş. Daha sonra bilge bir tatlı su birikintisine götürmüş adamı ve yine içerisine bir kaşık tuz atıp karıştırmış. Adama bir kaşık ikram etmiş sudan ve adam tadının gayet güzel olduğunu ifade etmiş.

Bilge de demiş ki; gördün ya her ikisine de aynı tuzu attım ama birinin tadın acıttı diğerini etkilemedi, işte bunun gibi bir dert aynı dert olsun bazı insanlara hafif gelirken bazılarına ağır gelir…Sen gönlünü ne kadar daraltırsan dertlerin içini böyle acıtır. Gönlünü ne kadar geniş tutarsan da dertlerin seni etkilemez…

Gönül nasıl geniş tutulur? Benim dertlerim size ufak görünürken, sizin dertleriniz bana ufak görünebilir… Tüm dertlerin bize acı vermemesi için gönlümüzü nasıl ferahlatıp genişletmeliyiz? Beyin fırtınası istiyorum hadi bakalım 🙂

Ağustos 15, 2007 at 1:48 am 11 yorum

Hayaller

Hayaller…
Hayaller…
Hayaller…

Nerdeyese tüm hayallerim gerçek olmuştu hayatta… Tüm dualarım kabul olmuştu, tüm beddualarım gibi 😦 Allah’ın beni sevdiğini hücrelerime kadar hissedenlerdendim ben… Ta ki kendimden uzaklaştığım, kendimi sevemediğim, kendime acıdığım, değersizleştiğimi hissettiğim, işe yaramaz olduğumu düşündüğüm, yalnızlık içinde o yana bu yana savrulduğum dönem haricinde… Şimdi yavaş yavaş yeniden hissetmeye başladım, yüce Yaratıcı’nn bana duyduğu sevgiyi…

Hayallerin bittiği nokta çok acı bir noktaydı benim için. Hayallerim tükenmişti, amaçlarım, ümitlerim hepsi bir bir gerçekleşmişti. Belki de sırf bu yüzdendi tüm çıkmazlarım. Ama burda bir yanlışlık olmalıydı, insanın hayalleri gerçekleşip sonuca ulaştığında mutlu olmalıydı… Öyle değilmiş demek ki… İnsan ümit etmeden, hayal kurmadan yaşayamazmış.

Küçücük bir hayalim daha varmış. Kalmış bir köşede ben unutup gitmişim. Sevememişim, besleyememiş, büyütememişim bu hayalimi… Belki de çok uzak göründüğü için, belki de imkansız olduğu için… Ama değilmiş işte…

Küçücük olan bu hayali gerçekleştirmek için bir adım atmamıza izin verdi Allah… Adım attık, başladık… Buna bile hala inanamıyorum… Sanki rüya gibi, hatta sevinemiyorum bile… İnandırıcı değil gibi… Hatta dün gece rüyamda bile vazgeçilmiş gördüm, olmamış… Hayır olsun…ama başladık bi kere 2 yılın sonunda neticelenecek kısmatse, Allah izin verirse…

Artık minicik de olsa bir hayalim var, içimde yeşertip büyütebileceğim, büyütürken gülümseyebileceğim…

Ağustos 10, 2007 at 11:20 pm 12 yorum

Miraç Kandiliniz Mübarek Olsun

Dualarınızda unutulmamak dileğiyle…

Ağustos 10, 2007 at 11:33 am 4 yorum

Benzediğim Ünlüler :)

Efendim ben bizzat kendim olarak aşağıdaki ünlülere benziyormuşum en çok Prenses Raniaya benzetilmekten memnun oldum ne yalan söyliyim 🙂
bunu söyleyen de işte bu site Tıklayıp deneyin çok eğlenceli 🙂

Ağustos 8, 2007 at 1:51 am 12 yorum

My Sassy Girl

Tek kelimeyle harika bir filmdi… Benim için zevklerini bile değiştirebilecek kadar (ki kendisi aksiyon filmlerinden hoşlanır) bana DEĞER VEREN eşime de bu film için çok teşekkür ediyorum. Bu blogu okuyup da izlemeyen, izlememeyi düşünen, izlemesem de olur canım diyen, sonra bi ara izlerim diyip beni geçiştiren bütün bloggerlara sesleniyorum “Ölüsünüz siz” İzlenecek o kadar 🙂

Film 2001 Güney Kore yapımı bir film. Üç bölümden oluşmakta; I. yarı, II yarı ve uzatmalar 🙂 İlk yarıda çok gülüyorsunuz ikinci yarıda gülme dozu azalmazken hafiften ağlama dozu ekleniyor 🙂 Uzatmalarda ise …. Ay çok güzeldi bu film…

Konu kısaca şöyle; Kız gibi yetiştirilen bir erkek ile zil zurna sarhoş bir kız metroda karşılaşıyorlar… Kız o kadar sarhoş ki kendinde değil… Bir sürü küçük ilginç tesadüf sonrası ilişkileri ilerliyor… Ancak kızın bir sevdiği var 😦 Ve ne kadar çabalarsa çabalasın unutamıyor… Burası dram gibi zaten, çocuk ise herşeye rağmen vazgeçmiyor… Sonu mükemmel bitti… Bu arada sonunu söylemeyim 😛 Haaa bi de yalnız izlenecek bi film değil, sevgili, arası bozuk olan bir eş, ya da bol patlamış mısırla izleyin ki ağlamaklı sahnelerde eşliksiz kalınca içiniz cızzzzz etmesin 😛

Filmin hiç bir sahnesinde kızın ismi geçmiyor…İyi bir romantik film olmasına rağmen tek bir öpüşme sahnesi bile içermiyor 🙂 Rahatlıkla çoluk çocuk toplaşıp izlenebilir Komedimsi bir romantik dram filmi. Onca Hollywood filmine 10 basar söyliyim 🙂

‘Kader; sevdiğin kişi için, tesadüflerden bir köprü inşa etmektir’

Ağustos 1, 2007 at 11:58 pm 14 yorum

Allah’a ısmarladık :)

Biliyorsunuz haftalar öncesinden geri saymaya başlamıştım, ve geldi çattı… Bir süre; sanırım uzunca bir süre evden ve netten uzak olacağım 🙂 E tabi sizden de 😦 Bu blogda, benimle sevincimi, üzüntümü, kaygılarımı, pişmanlıklarımı, hüznümü, mutluluğumu, heyecanımı, hayal kırıklıklarımı, neşemi, bazen saçmalamalarımı, bazen çocukluklarımı, bazen şaşkınlıklarımı, hatta hayatımın bir çok anını okudunuz, yazdınız, kısacası paylaştınız benimle… Bir çoğunuz en yakınımdan daha yakın oldunuz kimi zaman… Herbirinize ayrı ayrı teşekkür ederim. Hakkınızı helal edin. Hani derler ya gidip de dönmemek var 😀 Amma abarttım di mi 😀 Dönerim Allah’ın izniyle de; özleyin beni anacım 😀 Hatta bakın bozulmayım arada bir gelip “Seni çok özledik nerelerdesin” falan gibi yorular bırakın ki; döndüğümde apışıp kalmayım 😀 Birileri benle dalga geçmesin sonra evde 😀 Uzatmayım ben, tüpümüzü de taktırdık 😀 , nur topu gibi bir tüpümüz var bagajda artık 😀 Havaya uçmazsak gidip gezip gelcez bakalım 😀 Hepiniz Allah’a emanetsiniz…

Ps: İstanbullular Kadıköyde Temmuzun 2. haftası gibi inş 😉 E mi? Pınarım okuyamazsın sen ama hani belki bi yerlerden tıklarsın, anacım sen olmazsan ben kayıp şehrin son kayıplarından olurum elimden tut da götür beni 🙂 Bamyam zeytinyağlı bol ekişili olsun 😛 Halem sen kaçsan da ben seni bulcam 😛 Görürsün 😀 Kaçamazsın benden 😛 Bernacım sen de bi İstanbul mu yapsan ki biz oralardayken? Öznur’um keşke sen de olsan … Cansum görüşcez inş. Kübişim aldım numaranı 😉 Ayarlarsak arıycam inş. Optim sen de mi bu hafta sonu ist’dasın e süper 😉 Ve ismini sayamadıklarım 🙂 Yanımdaydınız hep, çok teşekkürler…

Gülbeyaz dizisinden bir kliple veda edeyim, Kazım Koyuncu ve Şevval Sam; Ben Seni Sevduğumi…

Ağustos sonunda yeniden görüşmek ümidiyle….Esen kalın 🙂

Haziran 27, 2007 at 12:06 am 28 yorum

Ameliyat

Bu gün ufacık küçücük minicik bir operasyon geçirdim 🙂 15 dakika kadar sürdü. Yeşilleri giyip başıma bone, ayaklarıma galoşları takıp, bir sürü takıyı çıkarıp çantamla birlikte eşime verdiğim anda başladı heyecan 🙂 Ameliyat masasına yatarken hafiften arttı 🙂 Hele o kahverengi sıvıyla silip, tepeme kocaman ışıkları açtıklarında sanki hayatım 2 saniyede geçiverdi gözümün önünden… Her ne kadar önemli bi operasyon olmasa da ben pek sağlam değilim pata küte çarptı benim pırpır 🙂 Doktorla muhabbet ettik o kıtır kıtır keserken; tabi lokal anestezi olduğu için uyanıktım. Bana bi imrendi ki; “Anneannemi dinleyip öğretmen olsaymışım, şimdi ben de tatildeydim” dedi. Kendisi 1 yılda bayramlar dahil 7 gün tatil yapabilmiş… Off yani… Bi de dikme işlemi ilginçti, resmen sürfile yaptı çeke çeke 🙂 hissettiğin halde acı duymamak da iyi bişeymiş. Çıkışta saatlerce yarım yüz felci olmuş gibi dolaştım. Tek taraflı gülebiliyordum, tek gözümü kırpamadığım için yaşarıyordu falan… Allah’a binlerce şükür; neler var… Bir teyzenin tek bacağını kesmişler, bir küçük erkek çocuğu belden aşağısı tamamen yanmış 😦 tıpa havale ettiler, bir çocuğun parmak fazlaalığı varmış, benden önce onu almışlar vs. vs. vs. Sağlık bulunmaz hazine… Şükretmeli, korumalı… Sigara,alkol uzak duruyorsunuz gençler. Huuu huu size söylüyorum okuyan gençler… Anladın sen kendini tombulcum benim 😀 İyi bakıyoruz kendimize, sağlıımızı düşünüp mutlu oluyoruz…

Haziran 23, 2007 at 12:38 am 20 yorum

Yanlış nota

Di’li geçmiş zamanlarda bıraktık sevdayı…
Yalnızlığımızı kabullendik.
Kabullendik de…
Geçmiş zamanlarımıza özlemimiz hiç bitmedi nedense…
Kader denen bestede, yanlış notalara bastık.
Bastık da…
Nakarat tekrarlarında yanlışa devam ettik, doğru sanarcasına…
Ve tekrarlanan nakaratlardan sıkıldık.
Sıkıldık da…
Hatıralardan kopamadık, şarkının en başına dönmeyi istedik,
Taa ki yanlış notaya tekrar gelene kadar çaldık, söyledik.
Çaldık, söyledik de…
Biz çalıp söylerken beste bitti…
Yanlış notalar belki düzeltilemeden kaldı…
Hem düzeltilse ne olacaktı…
E bir kere çalınmıştı…

Haziran 19, 2007 at 11:34 pm 7 yorum

Veeeeeeeeeeee Bitttttiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiii :))))))))))

Huhhhhhhh ohh beeeee :)))))))
Bitti bitti var mı ötesi? 2006-2007 Eğitim Öğretim yılını bu gün tamamlamış bulunmaktayız. Çok mutluyum. Çoooookkkkkkkk 😀

Karneleri verdim, vedalaştım minnoşlarımla, hadi bakıym iyi bi tatil yapın dedim 😀 Hocam yazın zilinizi çalarız dediler 😀 Zorrrrrr bulursunuz beni yazın 😛 Bağlasan durmam bu ilçede 😀 Büyük de konuşmayım, Allah sağlık versin, huzursuz bi durum vermesin. İnşaallah, haftaya vınnnlıyoruz 😀 Konya-Ankara- İstanbul-Balıkesir- Niğde- Antalya- Mersin-?????????????????????????????? bilemem hiççç bilemem :)))))

Allah’ım çok şükür. Maaşallah kendimi çok iyi hissediyorum bir kaç zamandır, hatta artık aynaya bakınca güzel bile hissediyorum, ki bunu bütün bayanlar anlamıştır :))) Bi de şu var hiç kimseyi kendimden daha değerli görmüyorum, kızım hariç 🙂

Bu gün karneleri dağıttık, birer kahve patlattık, bindim arabaya gittim Niğde’ye sıpsıkışık biyere zorlanmadan park ettim, zorlanmadan çıktım, yol boyunca yüksek sesle müzik dinledim, yalnız başıma güldüm durdum. Bu günlerde çok gülüyorum hayır olsun bakalım :)))))

Sonra çooooook ama çoook özlediğimi içine girince farkettiğim kalabalık bir ortama attım kendimi 🙂 Eğlendim, kızımla aylar sonra havuza girdim, ip atladım, dut topladım, gül kokladım, fanatik beşiktaşlı iki kedicikle oynadım, çimenlerin üstünde fıskıyelerle ıslandım, hopladım zıpladım… Gülern bir sürü gözle gözgöze geldim, sıcaklığı içimde hissettim, zeytinyağlı sarmaları hüplettim 🙂 Para her daim önemliymiş onu anladım, evinin bahçesine kapalı yüzme havuzu yaptırcak kadar paran olmalıymış buna karar verdim 😀

Mutluluk mutluluğu çekermiş bunu anladım 🙂 Kendime edebiyat son sınıf öğrencisi bi kız ayarladım; burs vercem hem de direkt hesabına :)) Ne zamandır istediğim şeydi, tam da istediğim gibi birine :))) Buna vesile olanlardan da Allah razı olsun…

İzelin yeni bi şarkısı var imeem eklense eklyicem ama olmuyor, benim için dinleyin, dökün kurtlarınızı da; şarkının ismi : Belli mi olur? Bak bu işler belli mi olur 🙂 aa youtube da buldum 🙂

15 Haziran 😉 Üstelik de maaş günü :))) Bu kadar olur yani 😀

Haziran 15, 2007 at 10:47 pm 17 yorum

Ayağın ellerimde

Henüz 3 günlüktün…
Zamanla ellerime sığmayacak olsa da bedenin…
Dualarımdasın her zaman bilesin…

Haziran 10, 2007 at 7:07 am 26 yorum

Ses yok, zaman yok, mekan beyaz…


İçimdeki fırtınanın dalga boyu giderek küçülüyor,
Artık dalgalar aşmıyor boyumu
Saklandığım bu tahta kulübeden çıkmanın zamanı geldi…
Tahta aralıklarından geçirip elimde sıkı sıkı tuttuğum,
Ucundaki püsküllerine hüzünlerimi bağladığım uçurtmayı bırakmanın zamanı geldi
Gıcırdayan kapıyı açarken gözlerim kamaşıyor,
Gök gri değil artık…
Deniz sakin…
Yaprak kıpırdamıyor…
Büyük bir sessizlik…
Kimse yok, hiç kimse çevrede…
Sağ elimi aralıyorum hafifçe, uçurtmayı salıyorum ve gözden kayboluyor…
Saçlarım hiç olmadığı kadar uzun, ayaklarım çıplak,
Üzerimde kefenimsi bir beyaz elbise…
Ses yok, karanlık yok, ama huzur da yok…
Karşıdan koşarak gelen biri var sanki
Serap mı bu?
Hayır O da beyazlar giymiş, papatyalardan taç var saçlarında,
Ellerinde kocaman bir buket papatya…
Ses yok,
Karanlık yok,
Huzur da yok sanki…
Serap değil bu, yaklaşıyor kısıyorum gözlerimi, tanıyamıyorum…
“Anne ben geldim, geldim, ben geldim, sana çiçekler getirdim…”
Kucaklaşıyoruz, kaldırıyorum döndürüyorum, savruluyor minik ayakları havada
Zaman yok, ses yok, mekan beyaz…

Hayırdır inşallah…

FZ

Haziran 3, 2007 at 11:13 pm 37 yorum

Ertuğrul Sağlam Bizde :)

2 post aşağısına bakın, Allah’tan başka bişey dilesem olacakmış 🙂 Kayseri için üzüldüm ama napalım 🙂
*******

Ertuğrul Sağlam, (d:19 Kasım 1969 – Zonguldak, Ereğli) Beşiktaş Jimnastik Kulübü teknik direktörü.

Futbola Fenerbahçe altyapısında başladı. Gaziantepspor’da profesyonel oldu. 2 sene Gaziantepspor’da oynadı. 1990 yılında Samsunspor’a transfer oldu. Spor Akademisi’ni bitirdi ve daha sonra aynı bölümde master yaptı.

Samsunspor’da gösterdiği başarılı performans sonucu 1994/1995 sezonunda Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş Ertuğrul’u transfer etmek için yarışa girdi. Ertuğrul Sağlam, bu transfer yarışının sonunda o döneme kadar transferde tutumlu davranan Beşiktaş’la anlaşarak kulübün en pahalı oyuncusu oldu. Beşiktaş’taki ilk sezonunda aşırı baskı yüzünden uzun süre bekleneni veremedi. Sezon sonuna doğru toparlanan Ertuğrul’un başarılı performansı ve 28 golü Beşiktaş’ı şampiyonluğa taşıdı. Beşiktaş formasıyla geçirdiği 6 sezonda toplam 167 Lig maçı oynadı ve 103 gol attı.

Forvet olarak oldukça başarılı olan ve pek çok önemli gole imza atan Ertuğrul Sağlam’a John Benjamin Toshack’ın takımın başına gelmesinden sonra defansta görev verilmeye başladı. Daha sonra tekrar forvete dönmesine rağmen ilk sezondaki performasnı yakalayamadı.

2000/2001 sezonunda Beşiktaş’ın yönetimine geçen Serdar Bilgili yönetiminin ilk transfer adımlarından biri olarak Samsunsporlu Erman Güraçar’la takas eldidi. 2003 yılı sonunda futbolu Samsunspor’da bıraktı. 300’ün üzerinde maça çıktı ve 125 gol attı.

İlk defa 27 Ekim 1993’de Polonya’ya karşı A milli olan Ertuğrul Sağlam, 26 kez A Milli Takım forması giydi. Bu maçlarda toplam 11 gole de imzasını attı.

Aktif futbol hayatından sonra antrenör olarak görev yapmaya başladı. Gigi Multescu ve Erdoğan Arıca’nın yardımcılığını yaptı. 2004/2005 sezonunda Samsunspor’un başına geçti. Bir sene sonra Kayserispor teknik direktörlüğüne getirildi. Kayserispor ile oldukça başarılı bir dönem geçirerek Şampiyonlar Ligi’nin resmi dergisi olan Champions’un gelecek vaat eden 20 teknik direktörden biri olarak gösterildi.

Mayıs 2007 sonunda Beşiktaş ile anlaşarak 2007/2008 sezonu için bu takımın başına geçti.
**********
Seneliği 1 milyon dolardan 2+1 anlaşma imzalamış. Hayırlı olsun bakalım 🙂 İtiraf ediym lisedeki platoniklerimden biri de buydu 😀 platonik itirafına döndü blog 😀 Hatta gazetede düğün resmini görüp ağlamıştım 😀

Haziran 2, 2007 at 7:06 am 9 yorum

Son iki haftaaaa :)

Burak Kut’u nasıl bilir ki bizim kuşak? Biz lisedeyken çıkmış “Baby face” tabirinin yakıştırıldığını bildiğim ilk kişi… Ben pek hoşlanmazdım o dönemlerde ama seven arkadaşlar çoktu poster falan asarlardı  Ben o dönemde yeni çıkan bir diğer sanatçının hayranıydım 😀 “Hadi hadi meleğim” diyin de anlayın siz 😀 İnanamıyorum kendime 😀 Valla inanamıyorum 😀 Sizin için aradım da bulamadım o dönemki kaset kapağı resmini ama şunun gibi bişeydi 😀

Şimdi nerden çıktı Bu Burak Kut? Yeni bi şarkısı çıkmış kliple;” Komple kipiz” mi tikiz mi kriptiz mi nedir anlamıyorum. Şimdi bu şarkıyı duyar duymaz Elif atıyor kendini sahneye 😀 Sahnemiz de halı:D Bi oynuyor aman Allah’ım yerlere yatıp dönmeye bile çalışıyor gözlerimize inanamadık ilk gördüğümüzde 😀

Tatile 2 hafta kaldı 😀 İlköğretimde değilim bu yıl laylaylommmm seminer falan yok öğrencilerle birlikte başlıyo tatil 😀 Bi kurtulsam şu ilçeden, direkt İstanbul…Bir sürü planım var İstanbul’da… Hiç sevemediğim şehir bu kadar mı cazip gelir sanırım kaçış olduğu için….

Karşı kaldırıma temel atıyorlar, sinir oldum artık bütün yaz inşaat gürültüsü çekeriz. Hoş biz yazın burada da değiliz ki… 😉 Nerde miyiz? Allah kerim… Eşimi Pc başında turlara otellere bakarken görmek beni nasıl mutlu ediyor anlatamam 😀 Ciddi manada seçim zamanı haricinde eve dönmek istemiyorum. Ama seçimde buradayız tabi her TÜRK vatandaşı gibi 
Görüşürüz….

Haziran 1, 2007 at 3:28 pm 8 yorum

İnsan bu kuş misali…

İnsan bu kuş misali…

Bu gün eski okulumdan bir arkadaşımın tayininin Gelibolu’ya çıktığını öğrendim. Hani bazı insanlar vardır, değer vermeye değerler. Garip bir cümle oldu ama öyledirler. Bakışları insanın içini ısıtır, onların ağzından çıkan “Nasılsın?” sözcüğü diğerlerininkinden farklıdır sanki… Hani sıradan bir nasılsın değildir… Gerçekten nasıl olduğun önemlidir onlar için, hissedersin bunu… İşte öyle biriydi, o okulda geride bıraktığım iki dosttan biriydi… Kardeşimi görmüş gibi sevindiğim biriydi gördüğümde… Diğer arkadaşım arayıp haber verdi sağolsun, O da üzülmüştü, telefonda ağlıycak gibiydi hatta sesi, hatta gel sen de bizim okula dedim, şartları umursamadan olur mu ki? diye düşündü bile… Haklarında hayırlısı olsun, sesi iyi geliyordu, yeni bir yer, yeni bir hayat…Herşey zor olacak ilk başlarda bizim için ama olur ya yolunuz düşerse Gelibolu’da bir kardeşiniz var dedi telefonda 🙂

Ayrılık yaman şey… İnsan her dem yaşıyor bunu, geride bıraktıklarımı bir bir geçirdim gözümün önünden de…

Yolunuz açık olsun Hatice Hocam… Biz sizi çok özleyeceğiz…

Mayıs 28, 2007 at 9:34 pm 13 yorum

…kısa kısa…

*Tatile 3 hafta kaldı 🙂

*Elif Begüm halen hasta(2. antibiyotiği bitmek üzere) 😦

*Beşiktaş-Kayseri maçı var sanırım devam etmekte 🙂 şu Ertuğrul Sağlam’ı bize alsak diyorum hiç fena olmaz hani 😉

*6 şehitten biri ilçemizdendi 😦 İçimiz cızladı—Ya Allah Bismillah Allah-ü Ekber—Kahrolsun PKK !

*Cansu’ya nooldu bilen var mı? Bana da anlatır mı?

*İğdeler çiçek açmış heryer mis gibi kokuyor 🙂

*Tatil planlarımızda Karadeniz var gibi göünüyor 😀 Tüp taktırıyormuşuz da 😀

*Hüseyin Turan-Alaydım elin elime:)

*Bu aralar acaip unutkan ve dalgınım;
**Aldığım bir ürünün parasını ödeyip poşeti almadan çıktım dükkandan, arkamdan çağırdılar 🙂
**Yarım saat sonra başka bir mağazada aynı olay tekerrür etti :S
**El frenini ikinci kez indirmeyi unutarak geldim eve bu kez frene bişey olmadı koku da çıkmadı 😀
**Çaydanlığa su koydum çay için, çaycıya su koydum çay için, kettle a su koydum çay için (Aynı sabah)
**Elifin ilaçlarını bi evde unuttum, bi annemde bu hergün tekrarlandı :S
**Defalarca hatırlatılan fotoğraf makinasını unutup gittim okula 😀
**……….

Arkadaşla aramızda geçen diyaloğu yazıym da görün halimi 😀
-Belgin sen kaç mezunusun? (Arkadaş 6-7 yıllık öğretmendir)
-(Dalgın) 2007 mezunuyum (97 demek istemiş :D)
-Yaa ne kadar geç mezun olmuşsun öyle (Gayet de ciddiyim ) 😀

Bu diyaloğun şahitleri halen gülmekteler halime 😀 Nooluyor bana ya 😀

Mayıs 25, 2007 at 8:34 pm 21 yorum

Dido & Mandalin ;)

Bu aralar karadeniz müziğine bi merak sardım niyeyse 🙂 Hoş ama, insanları gibi tıpkı… Kazım Koyuncu rahmetlinin Dido’sunu ararken aşağıdaki videoya rastladım 🙂 Ben izlerken gülümsedim size armağan edeyim, sevdiğiniz birileri varsa yollarsınız belki 🙂 Dido’yu Volkan Konak daha güzel yorumluyor bence ama siz onu da kendiniz bulup dinleyin bi zahmet, aşağıdaki videoda Kazım Koyuncu’nun orjinali var:) Orjinal sözler de ses kimin bilmiyorum 🙂 Ne cahilim yahu 😛 Herkeslere sevgiler…

Tut elimden, kalk gidelim, oy gidelim Zigana’ya…

Mayıs 23, 2007 at 9:36 pm 19 yorum

İçim Sıkılıyor :(

Mayıs 22, 2007 at 11:03 am 15 yorum

Ihlamurlar Çiçek Açtığı Zaman

Dilimde sabah keyfiyle yeni bir umut türküsü
Kar yağmış dağlara, bozulmamış ütüsü
Rahvan atlar gibi ırgalanan gökyüzü
Gözlerimi kamaştırsa da geleceğim sana
Şimdilik bağlayıcı bir takvim sorma bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.

Ay, şafağa yakın bir mum gibi erimeden
Dağlar çivilendikleri yerde çürümeden
Bebekler hayta hayta yürümeden
Geleceğim diyorum, geleceğim sana
Ne olur kesin bir takvim sorma bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.

Beklesen de olur, beklemesen de
Ben bir gök kuruşum sırmalı kesende
Gecesi uzun süren karlar-buzlar ülkesinde
Hangi ses yürekten çağırırsa beni sana
Geleceğim diyorum, takvim sorma bana
-Ihlamur çiçek açtığı zaman.

Bu şiir böyle doğarken dost elin elimdeydi
Sen bir zümrüd-ü ankaydın, elim tüylerine deydi
Sevda duvarını aştım, sendeki bu tılsım neydi?
Başka bir gezegende de olsan dönüşüm hep sana
Kesin bir gün belirtemem, n`olur takvim sorma bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.

Eski dikişler sökülür de kanama başlarsa yeniden
Yaralarıma en acı tütünleri basacağım ben
Yeter ki bir çağır beni çiçeklendiğin yerden
Gemileri yaksalar da geleceğim sana
On iki ayın birisinde, kesin takvim sorma bana
-Ihlamur çiçek açtığı zaman.

Bak işte, notalar karıştı, ezgiler muhalif
Hava kurşun gibi ağır, yağmursa arsız
Ey benim alfabemdeki kadîm Elif
Ne güzellik, ne de tat var baharsız
Güzellikleri yaşamak için geleceğim sana
Geleceğim diyorum, biraz mühlet tanı bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.

Ihlamurlar çiçek açtığı zaman
Ben güneş gibi gireceğim her dar kapıdan
Kimseye uğramam ben sana uğramadan
Kavlime sâdıkım, sâdıkım sana
Takvim sorup hudut çizdirme bana
Ben sana çiçeklerle geleceğim
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.

Bahaettin Karakoç

*********************
Bahar şenlikleri de bitti…Sadece dört hafta kaldı tatile… Yukarıdaki şiiri, şiir okuma yarışmasında bir öğrenci okurken dinledim ve çok beğendim… İçimden bunu eşime okumak geçti nedense… 🙂 Ama okuyamadım, utangacın tekiyim ben 🙂

Benim de bir zeytin ağacım var kilometrelerce uzakta 🙂 Bilenler bilir Çerkes Kızı benim için dikmişti bahçesine, hiç ağacım olmadığını öğrendiğinde… Senin gibi dimdik ayakta, hatta dal bile verdi minik fidanın diye yazmış iki de foto yollamış bana … Bi kez de burdan söyleyim mi? Canım Öznur’um seni çok seviyorum 😥

Mayıs 19, 2007 at 9:20 pm 22 yorum

“Allah beni sever mi?”

FZ-Hadi kızım koş koş geç kalıcaz

Elif-Saat kaç? 🙂 (Sanki saati biliyor)

FZ-Geç bakalım…(Ön kapıyı açıyorum)

E-Hayır hayır, çocuklar arkaya otururu babam söyledi 🙂

FZ-Peki

FZ- Bismillah (Kontağı çevirirken)

E-Ne dedin sen?

FZ-Bismillah dedim

E-Ne demek o?

FZ-Seni kim yaratmıştı kızım?

E-Allah

FZ-İşte onun adıyla başlamak demek, hani yemek yemeye başlarken de diyoruz ya, biz işlerimize başlarken O nun adını söyleriz 🙂

E-Allah beni sever mi ki?

FZ-Tabi sever hem de seni çok seviyor 🙂

E-O’nun kucağı da var mı? Beni kucağına alır mı? 😀

………………………………….

İşte en korktuğum dönem başladı…”Allah” kavramı ve ben ve kızım….İnşaallah sağlam atarız temelleri…

Mayıs 18, 2007 at 7:47 am 9 yorum

Garip kişiler diyarı

Blogunuzun sanal olmayan biri tarafından :), hayır tamam alınmayalım siz de sanal kişiler değilsiniz de, şöyle söylesem daha doğru olacak; hemen hemen her gün görüştüğünüz bir arkadaşınız tarafından okunduğunu bilmek… Hele de benim gibi bunalım bir kişilik için 😛 e ne de olsa öyle göstermeme gayretindeyiz ya hani bi de 🙂 Canım arkadaşım… Bilmem okur musun Sevgi’cim burayı da? Bu kez okursan bi ses ver ok? Dedim ki ben bu kadar içimi dökmüşüm buralara, insanlara anlatamadıklarımı yazmışım, kızgınlıklarımı, kırgınlıklarımı en çok da yalnızlıklarımı yazmışım… Dedi ki; “yazacaktım da vazgeçtim ben de üç yıl öncesine kadar sen gibiydim” Ne oldu da değiştin? Nasıl bu güçlü Sevgi oldun? Sihirli bi değnek mi var? O değneği bana ödünç versene 🙂 Buraları karşı cenah da okursa ne düşünür 🙂 Sen anladın o karşı cenahı 🙂 Heni şu bize pasta vermeyenler 😥 😛 Aman bırakayım mı insanlar ne düşünürse düşünsün? Yoksa her daim hiç bi açığını vermemeye mi çalışmalı ki? İyi ki okuyan senmişsin 🙂

He yazının başlığına da gelince, onu da anladın sen 🙂 Garip kişilerle doludur okulumuz 🙂

Gençler bana fıkır fıkır şarkı ismi söyleyin bakıym yarın şenliklere devam okulda vereyimcoşkuyu kolonlara da zıplatayım kızları, e belki biz de zıplarızdi mi Sevgi 🙂 Ay sanki okuyacakmışsın gibi yazdım 🙂 Olur ya 🙂 Öpüyorum…

Mayıs 15, 2007 at 10:14 pm 20 yorum

Özleyenlere :)

(Yeni post yazmayım da ben şuraya ekliyiveriym) 🙂

Dün anneler günüydü hayatımda geçirdiğim en heyecansız anneler günü 🙂 Ben her anneler gününde pek bi heyecanlanırdım, hediyemi anneme verirken gözlerim falan dolar, ağladığımı örmesin diye apar topar kaçardım yanından. Dün bi sıradandı ki sormayın, bu aralar duygularım alındı sanki ağlayamıyorum 🙂 Zaten bekleyemeyip, iki gün öncesinden verdim annemin hediyesini. Kendime de ciciler almıştım, eşim de uyanık bunlar da senin anneler günü hediyen olsun dedi, e napalım canın sağolsun çok da tın 🙂 Eskiden olsa tındı da dedim ya duygularım alındı sanki yoğun hissetmiyorum artık hiç bişeyi istediğim de buydu zaten 😀 Beşiktaşımın şampiyon olamamasına bile yoğun üzülemedim. 🙂 Canı sağolsun kabul ediyorum dün eşşektaş dedim ama bol bol kendilerine 😀 Hatta tutup fenerlilere tebrik mesajları bile attım 😀

Herneyse efendim kızı attık anneme, bi siparişi almak üzere x bi yere gittik eşimle, ben arabada bekliyorum o inip alıp gelecek güya, sonra da gidip annemlerde yemek yiycez. Her neyse uzatmayım, bi geldi ki bizimki sinirli deidkleri saatte yapmıyolar, vermiycem bi daha buraya hiç bişey yarım saat sonra gel dediler. Eeee napsak, hava da çiseliyor… Hadi dedim sür ben sana yol tarif edicem 🙂 Garip garip baktı yüzüme, biliyor ki ben sık sık kaçıyorum kendi başıma alıp arabay bilmediğim yollara sürüyorum değişik değişik köylere kadar gidip geliyorum 🙂 Sana güzel bi yol tarif edicem yavaş yavaş sür sadece o yolda araba kullanmak bile dinlendirecek seni 🙂 Yol boyu harikaydı inanın heryer yemyeşil, hafif yağmur altında kuzu otlatan çocuklar, belimizi geçen ekinler, uçsuz bucaksız yeşillerin ortasında akan dere, mis gibi çiçek kokuları, arabanın peşine takılan köpek yavruları… Foto makinası almadığımıza pişman olduk…

Uzattım da uzattım ama esas akşam üstü harikaydı… Burada bi piknik alanı açıldı, baya geniş güzel bi yer. Babaannem bunalmış, annem de hadi yürüyüşe götürün bizi oraya deyince. Atladık tekrar çıktık. Elif ilerdeki çocuk parkını görünce durur mu salıncak, kaydırak 🙂 Etrafda da kimsecikler yok… erler ıslak ya hani pikniklik bi hava değil. Seneler sonra ilk kez kaydıraktan kaydım 😀 Salıncakta sallandım 😀 Çok güldüm gökyüzünü izledim, çiçek topladım 😀 Çocuktum dün ben , çocuk anneydim 🙂
Hayat çok kısa be…. Giden gider, kalan kalır…Hiç bişeye üzülmeye değmez aslında… Hiç bişeye, hiç kimseye bağlanmaya değmez. Günü yaşamak en güzeli. Güzellikleri görebilmek, yarını düşünmemek, kaybetme endişesini atmak çöpe… Sevenlerinin farkında olmak, gerisini önemsememek… Seni seviyorum be günlükçüm 🙂 En çok da okurlarını seviyorum 🙂

img_0017.jpg

tıklayın bakıym
:))))))))) küçük hanım ofisinde çalışmakta öldüm gülmekten bu pozuna 😀

Mayıs 13, 2007 at 9:17 am 18 yorum

Son Dakika :)

Flaş
Flaş
Flaş

– FZ hanım 5 dakika müsaitseniz görüşebilir miyiz?
(Allaaaahhh müdür çağırdığına göre yine bi ekstra çıkacak, yok bu adam yeni geldi belki de çıkartmaz gir bakalım, dur ceketni ilikle, ana ceket giymemişsin bu gün, otur, bacak bacak üstüne atma özellikle söylemiş adam hoşlaşmam demiş 😀 , yutkun, şirin bi gülümseme seç)
– Buyrun hocam 🙂
– Ben müdür yardımcılığı için sizi uygun gördüm
– (Şaşkın tavrını takın ama şaşkınlığını belli etme, gülümseyişe devam) Öyle mi? (Ne desem, ne desem)
– Hocaaaanım, şimdi burda 5 idareciyiz, hepimiz de erkek, bi tane bayan olsun dediler 🙂
– Hımmm (Başını anlıyorum şeklinde aşşağı yukarı salla),
– Ben de sizi uygun gördüm
– Hocam teşekkür ederim ama, ama, benim için çok zor olur. (Bir alttaki posta bakarsanız anlarsınız)
– Neden hocaanım?
– Yaz tatili 20 gün az gelir, e bi de mesaisi var bu işin 8:30-17:30 bayan için çok zor (Alışmışım yarım gün çalışmaya hatta bi de boş gün var, tembel FZ!)
– Ben de sizi düşünmüştüm
-…………….
………….
.
Konuşma uzadı gitti neticede kabul etmedim ama sevindim teşekkür ederek ayrıldım 😀 Hemen bi mesaj kocişe 😀 Cevap da şu ” Sakın ha 🙂 ”

Geldim hala kararsızım neticede ben severim masa başı işini, bi açıdan rahat derse girmiyceksin bi açıdan çok sıkıcı, ben patlarım otur otur akşama kadar, e bi de yazın o sıcakta millet sefa sürerken sen gideceksin…Para olayı da iyi bir anda çifte maaşa geçecek gibiyim 😛 ama …… rahatımı bozmayım dedim şimdilik… 🙂 Hele biraz daha büyüyüm de ben 😀 Çoluğu çocuğu büyütüym de bi önce nasılsa 60 yaşına kadar(düşünmesi bile tuhaf) emeklilik yok… Du bakalım 🙂

İLk dinlediğimde konsantre olamamış pek de hoşlanmamıştım ama çok hoşmuş bu ya , dinleyin beğeneceksiniz 😉

Mayıs 8, 2007 at 4:32 pm 21 yorum

Neşeli ol ki genç kalasın :)

mmmmmmhhhhhhh yeşil erik
hormonsuz çilek
karpuz
hatta kavun

gelmiş yaz gelmişşşşşşşşş

tam 6 hafta var tatile sadece 6 haftaaaaaaaaaaaa

derin bi nefes çekicem herhalde şu yılı bitirirsem… 🙂 hiç bu kadar uzun gelmemişti…. tek derdim klimasız araba ve kurşunsuz benzin fiyatı…. vurup gezmek istiyorum bu yaz dağ tepe neresi olursa… burası olmasın yeter 🙂 nerde akşam orda sabah bi tatil yapmak istiyorum yanımda sadece küçük bi çantayla…. kimsesizce, sessizce dolaşmak, resim çekmek istiyorum 🙂 hayal işte uyandırmayın devam ediym… bi de yazlık bi evim olsun istiyorum duvarları iki metre olan bir bahçesi olsun, ama bahçesi kocaman koskocaman olsun, ağaçlar olsun, kedilerim olsun, ağaçlar arasında koca bi hamak olsun, yüzüme güneş vursun ben uyurken 🙂 Sonra çamurdan evler yapalım Elifle 🙂 Kardeşimle çocukken yaptıklarımızdan 🙂 yemek yapmayım, her öğün kahvaltıya dayanalım 🙂 sonra sonra eşim hep gülümsesin bana 🙂 çocuk sevinçlerine ben de güleyim… Telefon olmasın orda, adsl olmasın, tv olmasın, radyo olabilir ama 😀 pc olmasın, kattle olsun 😀 bi de tost makinası vee çamaşır ve bulaşık makinaları tabi ama ütü olmasın orda 😀 kapı hiç çalmasın çalmasın çalmasın sonraaaaa bi gün çalsın kucaklarında bebişleriyle sevdiklerim gelsin “Sürpriiiiizzzzz” desinler yüzlerini hiç görmediklerim, kocaları atalım dışarıya sabahlara kadar sohbet edelim ağlaşalım, gülüşelim…. Öyle işte neden olmasın di mi? Sık dişini Fz az kaldı 😀 Belki öbür tarafta ni ho ho ho 🙂 Hehe bi de öteki tarafta cehennemliklere önce cenneti gezdirceklermiş ki neler kaçırdıklarını görsünler diye 🙂 Bunu birinden duydum 😛 Emin değilim kaynak sağlam mı? Ola ki yukardaki gibi bi tabloyu görürseniz yandınız önce 😀

bu yaz hiç bitmesin
yaz hiç bitmesin
hiç bitmesin
bitmesin
mesin
sin
n
.
.
.

Mayıs 4, 2007 at 2:37 pm 29 yorum

KANLI ELMAS-Blood Diamond

Kentimize yağmur yağıyor…Ankaradan iki günlüğüne gelen kardeşimle geçirilen kısıtlı dakikalar, pikniğe gidememenin üzüntüsünü bile duymama… Yağmur yağıyor hem de şakır şakır…Balkondayız kalabalıklar arasında yapayalnızız aslında… Her yağmur yağışında o koku, pırıl pırıl yeşiller arasında hissettiğim tek duyguydu bu 🙂 YALNIZLIK… Aklıma gelen ise yağmur altında yürümek istediğim bir kaç şahıs 🙂 Bazıları çok uzakta, bazıları ise… Hale bi de sen geldin aklıma deli kız dedim terliksiz atışın geldi aklıma kendini sokağa 🙂 Depdevrik cümleler kurasım var bu gün kime ne????

He yukardaki afiş mi? Piknik yoksa film izleyelim V mi olsun blood diamond mu ? E hadi olsun bakalım. İzleyince pırlanta isteğim geçecek önyargısıyla izledim ama geçmedi 😛 Valla herkes çok övmüş ama bana göre bi film değildi bu film. Benim gibi duygusal romantik dram türü sevenlerdenseniz, vurdu kırdı savaş filmlerinden hazzetmezseniz izlemeyin 🙂 çok çok boş vaktiniz varsa ola ki elinize geçerse izleyin….


Nisan 29, 2007 at 9:07 pm 12 yorum

Umudunu Kaybetme-The Pursuit of Happyness

Will Smith kendi oğluyla oynamış filmde. Tam benlik bir filmdi…”Angela’nın Külleri” gibi parasızlık=mutsuzluk denklemi üzerine kurulmuş bir dram. Çok beğenerek izledim, konu kısaca şöyle; olay 1981 de geçiyor ve gerçek bir hikayeden alıntı… Chris Gardner(Will Smith) zeki ama şanssız bir baba rolünde, eşi parasızlığa dayanamayıp evi terkettikten sonra 5 yaşındaki oğlu Chirstopher ile yaşama mücadelesi veriyor. Elinde sürekli bir kemik tarama cihazıyla dolaşıyor, zamanında stokladığı bu cihazları satmak için doktor doktor dolaşması gerekiyor… Bir gün borsacılık yapanların gülümseyişlerinifarkedip o işe atılmaya karar veriyor… Ve başlıyor serüvenler, evden atılan baba oğul otelde kalıyor, ordan da atılıp, düşkünler evinde, bir metroda hatta bir tuvalette sabahladıkları oluyor. Benim en beğendiğim sahne de bu; tuvalete yerlere tuvalet kağıtlarını serip oğlu kucağında uyurken ağlayan bir baba… Bi erkeğe ağlamak da yakışabiliyormuş….
Ailecek raatça izlenebilecek bir dram… Gözyaşlarınıza engel olamayacak, hayatınızı sorgulayacaksınız izleyin 😉

Nisan 25, 2007 at 11:05 pm 22 yorum

Beni Dipsiz Kuyularda Merdivensiz Bıraktın

Alp ARSLAN Beni kör Kuyularda Merdivensiz Bıraktın…
Makam:Kürdili Hicazkar
Beste:Münir Nurettin Selçuk
Güfte:Ümit Yaşar Oğuzcan

BENİ KÖR KUYULARDA

Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın,
Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın,
Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı;
Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın.

ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN

*********************************************************
Merdivensiz Bıraktın

Hicranımın ahına dağlar eridi
Tek senden ses gelmedi, beni yalnız bıraktın
Ağladım, feryad ettim boş yere… Yazık
Beni dipsiz kuyularda merdivensiz bıraktın…

Dağlar erisede, köpürsede denizler
Duymak istemeyene bir şey hissettiremezler…
Yaşlarımla sel alacak vücudumu…Yazık
Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın…

Tutunacak bir dal arar iken kabaran denizlerde
Kendimi buldum birden karanlık dehlizlerde
Kurtulmak için çabalarken boşuboşuna..Yazık
Beni uçsuz bucaksız kuyularda sensiz bıraktın…

Metin Kaya İlhan

Nisan 23, 2007 at 7:01 pm 15 yorum

MOLA

Yayınımıza bir süre ara veriyoruz lütfen alıcılarınızın ayarlarıyla oynamayınız.

FZ=Stres+Bunalım+Sivilce+müfettiş+Elif Begüm+Yemek+Çamaşır+Sorumluluk+Sıkışmış+Aç+Özlem+Sinir+Annemmm+?????

bir şarkı yapışık dilime….”Annem sen benim yanıma kalansın….”

Tek tek dolaşamıycam, önemli gelişmeleri yazın burdan bana arada girer bakarım sağ kalın 🙂 Sevgilerimle… Dualarınızı eksik etmeyin… Açılışı bensiz yapmayın 😉

Nisan 10, 2007 at 11:17 pm 48 yorum

Bi ortaya karışık da benden :)

Bizim kıytırık ilçeye yeni bir restoran açılmış 🙂 Şimdi burda böyle şeyler büyük olay demektir. Rica ederim gülmeyiniz. Öğlen yemeklerinde sürekli aynı yerden habire aynı şeyleri yemekten gına gelmişti. Hadi kalkın kızlar gidelim orda yiyip gelelim dedik. Buraya kadar herşey normal. İki süslü cadı bir de ben bindik arabaya yola düştük. Bu arada diğer iki cadı kankalar ve o gün de nöbetçiler. Ama gamsız bunlar maşşallah 🙂 Ben olsam gidemem dışarı bunlar idarecilerden birine dediler ki ; “Biz gidiyoz alasmarladık sen bi yere gitme” 😀 adamcaaz da naapsın bizim dandinimizde mi oynıycak ; kem demiş küm demiş bizim iki cadı durur bu korkar biri gelir falan diye dediler, çıktık yola 😀 neyse efendim, gittik sanki hiç doymayacak gibi 2şer kişilik porsiyonları ısmarladık mı? Ye ye bitmez bu arada vakit geçiyor… Malum üç bayan bi araya gelmişiz fingirdeme pozizyonlarında alabildiğine muhabbet. Benim canım sıkkın tabi arada bi dalıyorum falan bunlar saolsunlar izin de vermiyolar…Gülüşmekten yiyemedik saate de bakmadık 😀 Neyse kalktık sallana sallana bi bijuteri açılmış hadi yeniymiş anaa şu küpelere bak , yok şu çantalar da güzelmiş, şuydu buydu derken saate bi baktık 3 dakika var zile 😀 koştur koştur bindik arabaya . Yolda ne görelim bunların tembihledikleri idareci elinde gazete sallana sallana okul yolunda 😀 Bahçeye girdiğimizde müdür amca kaşlarını çatmış bize bakmaktaydı 😀 “Ne o nöbetçiler geldim ki okulda kimse yok, e ben aldım öğrenciyi içeri” bizim cadılar da az cadı değil ha, “İyi etmişsiniz hocam, ellllerinize sağlık” Pişkinlik diz boyu, hala kikirdemeler sürmekte 😀 Öğretmenler odasına girip, kapıyı kapatmamızla patladık…Kahkahaları duyan müdür amca ne dedi bilmem 😀

Efendiiimm Yaşar nihayet “Sevda sinamalarda” ya bir klip çekmiş 😀 ne mutlu bana , ben bu yaşarı pek severdim zaten, ama klip güzel olmamış cıx beğenmedim 🙂 Herkese iyi pazarlar… Keyfin yerinde mi? Eveetttt Niye? Bilmem….

Bu arada bloggır ahalisi akşam bir adet Yasin suresi okuyup buradan ve çevremden duaya ihtiyacı olanlara göndermiş olmanın huzuru içindeyim… Başta ben kendim, Hale cadısı, Öznur cadısı, Berna cadısı, Gökhan’ın annesi, Kübranın sınavları, Vecihemin ve optimin mutluluk ve huzuru, Kayhanın kısmetinin açılması :P, Halil’in tezi, Hülyamın doğumu 🙂 Valla aklıma gelenler bunlar oldu içim huzur doldu… Cevşenin türkçesinden ilk iki bölümünü okudum da….AFFEDİCİLERİN EN AFFEDİCİSİ; MERHAMETLİLERİN EN MERHAMETLİSİ…İyiyim çoook şükür , maaşallah diyin bakıym 🙂

Nisan 8, 2007 at 12:10 am 38 yorum

***Burdayım***

Hayat bazen çok anlamsız gelir bana, hatta bazen değil genellikle öyle gelir.
2 post aşağıdaki balıklardan biri ölmüş bu gün… Boynumu bükmye devam edersem “edeceksem” ağacım da ölürmüş… Anneannem 8 yıl, dedem 2 yıl, diğer dedem 1 yıl, halam 1 yıl önce öldüler… En çok anneannemde ağladım… Şimdiyse düşününce acı yok içimde…Hatırladıklarım güzel anılar var…Vardılar ve yoktular…

Bir varmış, bir yokmuş, “İnsan” denen varlık annesine acılar vererek, çığlık çığlığa atılmış hayata. Annesi “İnsan” ı görür görmez unutmuş verdiği acıları… “İnsan” büyümüş, büyümüş, büyümüş, büyümüş; annesi bir varmış, birden yok olmuş… “İnsan” ağlamış… “İnsan” anne olmuş, baba olmuş, büyümüş, büyümüş, büyümüş kendini hep büyük görmüş… Düşünmemiş bir varken bir yok olacağını… “İnsan” bir varmış, birden yok olmuş… Çocukları, torunları yok oluşuna ağlamış… Soyu devam etmiş, hepsi büyümüş, büyümüş, büyümüş… “İnsan” artık belleklerde bile yok olmuş…

“İnsan” bir varmıııııııış, bir yokmuuuuuuuş……..

Gidiciyiz…Yolcuyuz…Aynı memleketin farklı yollarında yürüyen, koşan, emekleyen, duran, tekrar yürüyen yolcularıyız… Kimimizin yolu uzun, kimimizin kısa. Bazılarımız yolculuğun farkında, bazılarımız kaf dağlarının altında… Varış yerimiz aynıysa, kırmanın anlamı var mı ki kalpleri? Bir gün karşılaşılacaksa eğer???

“Affettim ve ruhum huzura erdi” demişti çok sevdiğim biri… Affedebilmeli belki de… Hatalar yaptım, hatalar yapıldı, kırdım, kırıldım, üzdüm, üzüldüm, ağla(tıl)dım, ağlatmadım!!! Affetmeyi başarabilirsem, kendimi ve üzenleri…Kimbilir belki de ruhum huzura erecektir 🙂

Bakın “Ben” hala burdayım…

Nisan 5, 2007 at 2:02 pm 24 yorum

İnsanın değeri…

Kime göre nedir?
“Değmezmişsin” diyenleri dinleyim değmediğine mi inanmalı…
Cevap hayırdır, ama elde değil…
Kurumuş dudaklarım, titreyen ellerim, yaşlı gözlerimle …………………………….
Kalbim acıyor, Allah görüyor 😦

*************
Kumdan kalelerim vardı benim,
İçinde ben…
Fırtına da yıkıldılar, toz duman içinde kaldı ruhum…
Kum taneleri gözlerime doldular
Yaşarken örttü üstümü toprak
Kaldım altında, bağırdım duymadılar.
“Heeeyy burada yatan bir insan, bir ruhu var, bir kalbi var”
Duymuyor musunuz?
Duydular tutup çıkaramadılar, çıkarmaya bile “değmezsin” dediler…

Yeni bir şans verdim kendime
Yeni bir başlangıçla
Bu şansı bile çok gördüler
Yıkıldı bütün kalelerim, topraklar altında kaldım
Gören olmadı, duyan oldu “insan” yerine koymadı…
Kolaylaştırmaya çalıştım hayatı,
Yardım eden olmadı…

Nisan 3, 2007 at 11:57 pm 21 yorum

Güçlüyüm

BÜYÜK İNSAN

AT, SAVUR AT SEVDAYI BİR YERE FIRLAT
BİTTİ SAYIP ACIYI KALDIR ÖYLE AT
SOR, HERKESE SOR ACILAR UNUTULUYOR
AĞLAYINCA GÖZLERİNDEN SİLİNMİYOR
AŞK HER DEFASINDA BAK BULUNUYOR
BIRAKIRIM ZAMANI ÖYLE BİRAZ DA
SEN OLMADAN DA YİNE GEÇER NASILSA
HATIRLA BUNLARI SAKIN UNUTMA
DİYORDUN, AMA O ZAMAN GÜLÜYORDUN
YANIMDAYDIN, CANIMDAYDIN
ŞİMDİ NASIL GEÇER BU ÖMÜR…

SUSMA SÖYLE NASIL YAŞAR BÖYLE İNSAN?
SUSMA KONUŞ, HADİ ANLAT BÜYÜK İNSAN!..
SÖYLE BİR AŞK MI ÇARE OLURDU ZAMAN MI?
BÖYLE KALDIRIP ATARDIK YA SEVDAYI!..

SUSMA SÖYLE NASIL YAPAR BUNU İNSAN?
SUSMA NASILDI ANLAT HADİ AYRILIRSAM?!..
SÖYLE HAYAT MI ÇARE BULURDU KENDİN Mİ?
BÖYLE BÜYÜK AŞKLAR BÖYLE Mİ BİTERDİ?

SUSMA HANİ AŞK İNSANI ZATEN BULURDU?
SUSMA HANİ YILLAR AŞKA ÇARE OLURDU?
SÖYLE YILLAR MI DAHA HIZLI BİR KURŞUN MU?
BÖYLE SENSİZ HER GÜN BİRAZ YOKOLUŞUM MU?

AT, SİLİP AT AŞKLARI BİR YERE FIRLAT
BİTTİ SAY Kİ DERDİNİ KALDIR ÖYLE AT
SOR NE OLUR SOR SEN BENDEN AYRILIRSAN
NE OLUR DÜŞÜMDE BİR ÖMRÜ DURDURSAN
AŞK HER DEFASINDA BENDE ARARSAM
BIRAKIRIM KENDİMİ ÖYLE BİRAZ DA
SEN OLMADAN DA BEN YAŞARIM NASILSA
HATIRLA BUNLARI SAKIN UNUTMA
DİYORDUN, AMA O ZAMAN GÜLÜYORDUN
YANIMDAYDIN, CANIMDAYDIN
ŞİMDİ NASIL GEÇER BU ÖMÜR…
………………………………………………………………………………….

Hale bunu sayende dinlemiş ve çok beğenmiştim. Hatırladım… Attım 🙂 Müzik harika, sözler de çok hoşuma gidiyor dinleyin anacım 😉

Mart 31, 2007 at 1:41 pm 31 yorum

2 adet Japon

resim-015.jpg
– Kızım bak ne güzel di mi? Sana aldık bunları?
– Çirkinmişler
– Yok çok tatlılar bak ağızlarını nasıl açıp kapatıyolar. Sevdin mi?
– Sevmedim.
– İsimleri ne olsun?
– Çiş olsun 🙂 😀
– Olur mu hiç ama çok güzeller
– Güzel diiiiilllleeeeeeeeeeeerrrrrrr
– Peki
……………….


– Patma Zihlaaaaaaaaaaa , Patma Zihla nerdesiiiiiiiiiiiiiinnn???
– (Anne demediği için tık yok)
– Anneciimm balıkların nemini attın mı nemini?
– Atmadım gel atalım
– Acıkmışlar, gözlerini çıkaralım mı Patma Zihla? 😀
Kanatlarını şööyle kopartalım 😀
-Yazık kızım 🙂
– Mustafam bana bebek almış, anneannem de cici almış, balıklara almamışlar 🙂
– 😀
……………….

Hayat akıp giderken,
Binlerce telaşıyla,
Binlerce derdi, sorumluluğuyla,
Zaman denen kavram aleyhimize tik taklarını koştururken,
Geride kalmışlık hissiyle,
Yaka paça yakalamaya çalışırken hayatı,
Tutunacak nesneler, kişiler, kavramlar, olaylar aranırken,
Aranıp bulunamazken,
Gözümüzün önünde duranları göremezken,
Mutsuzluk, umutsuzluk yakamıza yapışmış,
En güçlü kir sökücüler söküp atamazken….
Nereye kadar?

Mart 27, 2007 at 9:45 am 23 yorum

Tabi tabi…

Annem Ankara’ya olağan ev derleme, toplama, temizleme işleri için gitti. Gelince yine yoğun bi kız arama çalışması yaşarız eminim; hayır adam(kardeşim oluyor bu adam) daha 24 yaşında, benim maaşımın üçe katlıyor her ay, 1.85 lik yakışıklı bi tip(reklamları dinlediniz, ilgilenenlere duyuralaım 🙂 okursa öldürecek beni) neden evde kalsın? Klasik bir bekar evi bu kadar abartmaya, acındırmaya, sülalecek kız arama, bulma, beğendirme çalışmalarına girmeye ne gerek var ki? Aklı olan erken evlenmez e adam da akıllı, varsın yemekleri dışardan yesin, renklilerle beyazları bir yıkasın, takım elbiseleri diz yapmış, evlerini böcek basmış olsun 😀

Neyse gelelim sadede; annemin burda olmaması hasebiyle Elif hanım okulun uygulamalı ana okuluna mecbur kaldı…Sadece yarım gündü ya 😦 Bu kadar işkence yapılır mı be kızım anneye? Bırakıyorum koşturuyor “aa at varmış”, “aa kaydırak”, “çocuklaaar ben geldiiiim”(kendi çok büyük ya) , tüy FZ hemen kaç… Bir oh çekip derse giriyorum, ilk ders ses yok, ohhh..2. ders ses yok ohhhhh….Tenefüste bir sesleniş “Hocaaamm kızınız durmuyormuş getiriyorlar” Nasıl yani?
Geliyor ki; sımsıkı sarılıyor boynuma “Anne ben çok üzüldüm, ben çok özledim, seni istedim, vermediler beni, bırakma, indirme kucağından…..” Cümleler iç çekişlerle uzayıp gidiyor. Ben de stres başlıyor, bahçeye indiriyorum, tenefüs bitiyor ;
-Gitmeyelim annecim, lütfen bahçede oynayalım
-Annecim benim çıkmam lazım bak burda Gülsüm teyze var (Dersi boş bi öğretmen; okul seferber )
-Yok seni istyorum ben

Top bulunur, Elif kandırılıp kaçılır derse, aradan 10 dakika geçer, kapı çalar, Elf kucakta
-Annecim seni istiyodum ama ben, bahçeye çıkalım lütfeeeen
– Gel bak burda tebeşir var, tahta var, çocuklar kıkır kıkır ( Allahtan atelye dersi sınıf 10 kişi, PC başı uygulamadalar)
-Aaaa o taş yazıyor mu? Ben yazıym mı?

Stres son raddede, gözüm kapıda her an biri gelecek derse bak, tahtada 2,5 yaşında bebek resim yapıyor :S Çaresizim, akraba yok, güvenilecek komşu yok, hem kreş var neden kaçar ki :S

-Elifin çişi geldiiiiiiii (Bağırıyor tahtada)
-Kooşşş(Rezil öğretmen, surat kıpkırmızı)
-Aaaa arkadaşlarım burda kalmış ben de durcaam
-Ohhhh kaaç FZ

Aradan yarım saat geçer ya da geçmez yine gelir, yine bahçe ister , yine gidemez, sınıf defterine resim yapacam diye tutturur, anneyi sıkıntıya sokar, o kadar sokar ki; öğlenden beri ellerinin titremesi geçmez 😦 Öğlen vakti sınıf kapısında beliren babayla bile gitmek istemez, annemi istiyorum diye yapışır boğazıma 😦

Gün biter, uyku vakti gelir, uyumayacam diye tutturulup, oturduğu yerde uyunur, pijamalar giyilmek istenmez, yemek yenmez, evin içi oyuncaklardan engelli koşu pistine dönüşür…Anne bezgin, eller titrek…

-İkinci çocuk falan dayanamam ben, aynı şeyleri bi kez daha yaşayamam
-Ne biliyorsun belki o çok uslu olur?
-Tabi tabi….

PS: Sinirlerim mi çok yıprandı nedir? Artık stres yaşayamıyorum, kalbim pata küte vururken ellerim titriyor, iyi ki ahliyeti aldık, asabiyede takılırdım yoksa bu halde

Mart 22, 2007 at 9:54 pm 42 yorum

Google aramalarım :)

Dert tasa gam keder sıkıntı hüzün hepsi insanlar için yeter ki değdiğini bilelim…İnsan bazen değmediğini bilse de yaşıyor ya neyse…

Site istatistiklerine her girişimde gülmekten alamıyorum kendimi bazılarını sizinle de paylaşayım;

Ben aldırmak: Her gün en az 3 google aramasıyla teşrif ediyor insanlar bu kelimelerle, hayır aldırmam gereken benlerim yok değil ama ne bundan bahsettim ne de aldırdım… Meğerse bir yorumda geçiyormuş :)) Kayhanovich bir müşterisinin ben aldırıp öldüğünden bahsetmiş Allah korusun… Ama bu blogda tıbbi bilgiler yoktur diyorum :))

Mutluluk nedir: ???!!!??? bi bilsem açıklayacağım ama …

Kezban yenge şarkıları : Gel abla geeeellll

Slayta nasıl müzik eklenir: Bi ara kısmetse anlatırım 😛

Kadın slaytları :!!??

Profiterol çayla mı gider yoksa: Valla bilemem o sizin zevkinize kalmış :)))

Power Ball: :))))))) Ne siz sorun ne ben anlatayım :)))))

fatma dur: duramıyoruummmm

benimle olmak isteyen güzeller : höng ??

msnye gelmişsin göremedim seni: :))))aynen böyle yazmışlar

fatma zehra : biri peşimde mi :)))

neden allah var : tövbe haşaaa

şeytan mezarının resmi : annnneeeee

güzel çerkez kızları : öznuuur seni arıyorlar 😛

gaydırı gubbah ne demek : :))))))))))))))))))))))))))

tez: google a direkt tez yazıp tez arayanlar yoktur di mi:)))))))

youtuba klip ekledim ama çalmıyor : vah vaahh bi üzüldüm ki

ıslık şarkısını kim söylüyor : bilmiyom valla

msnmi egellediler: beni de engelliyorlar üzülme :)))

slayt nerede : burada değil

sosis nasıl haşlanır: şimdi önce istediğiniz şekilde doğrayın atın suya suyu kaynatın sosisler de haşlanmış olurlar kanımca :))) ancak sosis domates ve biberli menemen tarzında yapılırsa daha bi lezzetli olur gibime geliyor :)))

Mart 19, 2007 at 7:09 pm 35 yorum

“Yığın”


Desree-Life

“Koca bir yığın vücudum sanki” diyordu genç kadın… Alıyorum onu, bir bilgisayarın başına koyuyorum, olmuyor bırakıyorum kanepe üzerine, olmuyor gidip yatıyorum yatağa…Uyuyamıyorum ama, gözlerim sonsuzluğa açılmış iki koca fener… Kapanmıyor kapakları, zorlarsam eğer acıyor hem de çok acıyor göz kapaklarım… Bana yardım et, kurtulmalı diyor, ama neden kurtulmalı bilmiyor, beyninden? kalbinden? ruhundan? Cevap keşmekeş… İntihar etmeliyim diyor telefonda karşısındaki aynı sese…Evet ses aynı, ruh aynı, bedenler farklı… Ben de etmeliyim diyor aynadaki ses. Ama nasıl? Yaşamanın anlamı bitti mi? Bak 30 olduk nereye kadar? 50sinde de aynı olacaksak neden???????? İki farklı beden, hisler aynı, arada koca koca kilometreler, yaşananlar farklı,………….. hisler aynı… “Değersiz” hissetmek bunun adı. Adını koyduk mu? Evet koyduk… Peki? Şimdi? Güvenilir bir psikolog bulmalı, kurtulmalı içindeki sıkıntılardan, bulunur mu? Güvenilir mi? Ağlayan iki kadın telefonda, arama süreleri saatleri buluyor, çözüm yok… Birbirlerinin nefretlerini körükleye körükleye devam ediyorlar yaşamaya… “Biz pırlanta gibiydik” Ne oldu ki? Çözüm var mı? Güçsüz müyüz biz? Bilmem… Kapatmam gerek, çay kaynadı, yığını alıp TV başına koyma vakti….

Mart 17, 2007 at 9:06 pm 14 yorum

Sobe&Tavsiyeler

Sevgili Kubish beni sobelemiş…Konu da; kullandığım ve tavsiye edebileceğim ürünler 🙂 Bir kaç tavsiye vereyim, aslında düşündüm de pek de bişey aklıma gelmedi ama 🙂

Koyu kıvamlı Domestos: Hijyen 🙂 Diğer çamaşır sularından çok daha kullanışlı…

Bingo Soft Beyaz: Kokusu en çok beğendiğim yumuşatıcı…

Quien Ciarray: Msn de konuşurken kim sizin diyalog pencerenizi açtı kapattı bildiren minik bir program :)) Esasında bazen çok da bozulmama sebep olan, bu yüzden de çoğunlukla kullanmadığım bir program 🙂

Dalin Şampuan: Ama kendim için değil kızım için 🙂

Bioxcin Şampuan: İşte bu kendim için 🙂

Aker & Pirre Cardin: Bunlar hakkında yoruma bile gerek yok 🙂

Veeee son olarak da Rulo Kat (Böyle mi yazılıyordu bilmem) çocukluğumdan beri en sevdiğim bisküvi mi desem çikolata mı? Onu anlatmaya kelimeler yetmez :))))

Son olarak da kimi sobelediğimi yazacakmışım; en başta tabii ki Hale seni 😛 , İkinci sırada Çerkes Kızı seni, üçüncü olarak da Vecihe seni 🙂

Ps: Bu post pek bi ciddiyetten uzak oldu farkındayım ama ruh halim böyle son zamanlarda naapıym 🙂 Farkettiniz mi mutfak ürünlerinden hiç öneri yok, sevemiyorum mutfağı napıym.

Mart 16, 2007 at 8:31 am 22 yorum

İnsanlar

Bu yazıyı dün yazsaydım eğer, çok daha ağır şeyler yazabilirdim. Benim artık insanlara inancım ve güvenim kalmadı desem çok da abartmış olmam. Artık insanlara; artık demeyim de ben buna uzun zamandır diyelim, siyasi görüşlerine, dini kimliklerine, dış görünüşlerine, hayat tarzlarına göre değer vermiyorum… Yani şöyle, dışarıdan biri önyargılı baktığında, aynen benim gibi görünen bir başkasından gördüm şimdiye kadar ne kötülük gördümse… Farklıdan değil… Bu yüzden zaman zaman aynı safta bulunmaktan rahatsız oldum bu kişilerle. İki yüzlülükten bahsediyorum. Ama sakinim, düşündüm ve sakinleştim. Şikayet etmeye kadar götürmek istedim işi… Bilseydim ki bana aktaran kişinin laf taşıyıcılık gibi bir sıfatla damgalanmayacağını… Bana bir başka konuşan bu insan, yalakaca konuşan bu insan, arkamdan aldığım paranın bir kısmının haketmeden alınmış olması gibi ağır cümleler kurabilecek kadar da vicdansız…Dedikoducu…Ne yapmalı diye düşündüm durdum, gidip sormalı mı? Yüzüne mi vurmalı, bana karşı hala canım cicimli tavırlarını sürdürüyor olmasını? Karar verdim ki, eşimin de payı büyük bu kararda; boşvereceğim… Ne kadar doğru bu yaptığım bilmiyorum ama boşvereceğim. Onun gibi olmamak için takmayacağım. Yalnız sürdürürse yüzüme şirinlik muskası yalaka tavırlarını, ne kadar sabredebilirim patlamamak için de bilemiyorum… Allah’tan istediğim mesafeyi koyabileceğim kadar da uzakta benden. Kimbilir belki çoktan koyduğum bu mesafe onu bu kadar rahatsız etti… Ya da kimbilir…

Mart 14, 2007 at 12:46 am 26 yorum

Mesafe

Bir zamanlar sevdiğin,
Aşkı bildiğin günler oldu mu?
Bana güller verdiğin,
Tatlı nameler gerçek (mevsim)oldu mu?

Hiç yüzünden darılmak,
Her güzel şeye alınmak,
Bitik ve mutsuz anılmak,
Alın yazımsa, sildim çoktan

Peşimdem gelirsen,
Aşk için direnirsen,
Nerede yanlış bilirsen,
Çözmeyi düşünürsen,
Belki bir gün bulursun,
Ama sen onu da unutursun,
Boşver…

Yüreğinden yaralı, bizim hikayemiz
Kaderimden kalanı, silsem de gitmiyor
İki sohbet aralı, bütün mesafemiz
Geldim anlamıyor…

Mart 10, 2007 at 11:05 pm 22 yorum

Merhaba

Bu gün 8 Mart…. Bitti işte, çok şükür aksaklık yaşamadan hatta harika geçti… Şiirler fon müzikleri, şiir slaytları, günün anlam ve önemine dair slayt, halk oyunları, solo, koro derken çok da eğlenceli güzel bir program oldu… Hatta sonrasında ben ve birlikte hazırladığımız diğer arkadaş stresin bitmesiyle sarılıp öpmüşüz bile birbirimizi 🙂 Aslında strese sevkeden de diğer bir kısım… neyse hiç telaffuza gerek yok… Program bitiminde misafirler ve protokol veda ettikten sonra görevli öğrenciler ve bir grup öğretmen kaldık salonda, org çalan görevli de kızları kırmadı, vur patlasın çal oynasın 🙂 Beni bile aldılar ya halaya daha ne diyim 🙂 Stres falan sıfır da yorgunluk had safhada… Dün ve bu gün 500e yakın arama ile gelinmiş google dan; genelde anahtar kelimeler “kadınlar günü slaytları” olmuş… Biliyorum çok geç ama önümüzdeki seneye kadar blogu silmezsem rapid de linki kaldırmazsa, balık da kavağa çıkarsa linki ekleyim… Slaytta bir resim var ki, bazılarınız bu resmi hatırlayacaktır benim ellerim ve elifin ayağı 🙂 Kızımı da meşhur ettim 😀
http://rapidshare.com/files/20065438/8martslaytfz.pps.html
olaki bu satırları okuyup da almak isteyen bir arkadaş olursa slayt sonuna mail adersimi de ekledim. Saygılar 😀 😀 :))))))))) Öznur sana msn den şiir slaytlarını atarım, kızlar da harika okudular, güzeldi kısaca ama yorgunum, çünkü saatlerce topuklu ayakkabılarla ayakta kaldım 😦
KADIN

Kimi der ki kadın
uzun kış gecelerinde
yatmak içindir.
Kimi der ki kadın yeşil bir harman yerinde dokuz zilli köçek gibi oynatmak içindir.
Kimi der ki ayalimdir.
Boynumda taşıdığım vebalimdir.
Kimi der ki hamur yoğuran.
Ne o, ne bu, ne döşek, ne köçek, ne ayal, ne vebal.
O benim kollarım, bacaklarım.
Yavrum, annem, karım, kız kardeşim hayat arkadaşımdır.

(Nazım HİKMET )

Mart 8, 2007 at 10:20 pm 15 yorum

Sıkıntı modu, yoğunluk modu, o modu, bu modu

Birazcık yoğunum ne yazıyorum ne okuyorum, kusuruma bakmayın…FZ çok yakında sizlerle 😉 Şu yukardakiler gibi günlerce, haftalarca, senelerce uyuyasım var.
Bu arada google da iki gündür kadınlar günü slaytı arayan o kadar çok ki 😀 İndeksin %80ini oluşturuyor üzgünüm henüz tam değil, beki 9 Mart’da eklerim. Oturun hazırlayın benim gibi, hiç boşuna aramayın ele gelir bişey yok nette; tecrübe konuşuyor :))))

Mart 6, 2007 at 10:22 pm 13 yorum

Neden?

Neden üzgünsün?
Neye şaşırdın?
Sen istedin böyle olmasını.
Ağlaman gereksiz.
Ağlama.
Nefes al.
Devam hayata.
Yalnız değilsin ki,
Allah yanında…

Yukarıdaki satırları neden yazdım şimdi, bunlar da nerden çıktı ki? Çok güzel bir Pazar’dı… Kahvaltıda izlediğimiz film harikaydı “Gizemli Kabuslar”… Öğle uykuma yatmıştım ki; (aslında ara sıra kızım uyuyunca ben de uyurum 🙂 ) aşağıdaki diyalog gerçekleşir:
-Hayatııımm power ball alayım mı?
-Hı? Ne?
-Power Ball çok güzel
-İyi al, ben uyuyordum tam
Aradan 1-2 dakika geçer tam dalmak üzereyim
-Bak veriyorum sipariş
-İyi verr
-Sen biliyor musun ki power ball ne?
-Yok, al sen hadi :)))) (bir an önce gitse başımdan modu)
-Herkes bunu konuşuyor
-Nedense ben hiç duymadım
-Almıyım mı?
-Ya al dedim ya
-Böyle küçük bi spor aleti
-Nasıl yani?
-Kol ve bilek kaslarını kuvvetlendiriyor, momentum, dönüyoru bilmem nee……Uzun uzun cümleler
-Ben uyuyum mu biraz?
5 dakika geçer artık resmen uyuyorumdur.
-Verdim siparişi hayatııımm
-Hı?
-Aldım aldım
-İyi
-Hiç sormadın kaç lira diye
-Uykum var ühühühü
……………………..
Şu power ball neyse bilen var mı? Bilen varsa bi açıklayabilir mi?

Mart 4, 2007 at 11:20 pm 26 yorum

Karmaşa

Bu nasıl bir hastalıktır? İlaç almama rağmen bi türlü iyileşemiyorum… Ateşten gözümü açamıyorum, ilaç sonrası 2-3 saat kendimdeyim sonra yine aynı. Elif ilk kez yok bu gece, tam 27 aydır ailemiz üç kişilik… İlk kez gece yatıya gitti anneannesine… Her tıkırtıda o uyandı sanıyorum arkama bakıyorum. Ne çok alışıyor, ne çok seviyormuş insan yavrusunu, tüm yaramazlıklarına rağmen… Yine duygusallığım üzerimde; O’na bişey olsa naaparız diyorum…

Battaniye altında ıhlamur yudumlarken, NTV’de harika bir belgesel vardı, deniz altındaki yaşamla ilgili. İnsan hayretler içinde izliyor ne kadar acaip yaratık var deniz altında diplerde yaşayan ve hayat ne kadar acımasız bir kez daha anlıyor. Birinin hayatı diğerinin ölümüne bağlı. Hepsi yaşamak için bir diğerini yemek zorunda.

Derken bitiyor belgesel, fincandaki ıhlamur gibi… Hazır Elif yokken şu üç saatlik DVD’yi takalım diyor eşim ama havamda da değiilm ki…Sonra izleyelim, zap yapmak daha mı eğlenceli ne. Yine o program Kral’da Sağanak. Şu saz çalıp, görevimiz tehlikenin müziğine klip yapan adam sunuyor. Seviyorum ben bu programı. Hem de Onur Akın konuk. Bu bendeki Onur Akın sevgisi de, eşimin (o dönem nişanlımındı) askerlik yaptığı dönemden kalma. Bizimki S4 🙂 O neyse, yazıcı diye bi görevde, PC başında. Tabi net yok, CD sokmak yasak. PC de hangi mp3ler varsa tüm askerlik boyunca onu dinlemeye mahkum. Tabi ben de burada sayesinde dinliyorum. Ama gerçekten de seviyorum sesini ve tarzını. Ne tür müzik yapar bilmem. Pop değil, arabesk,fantazi, rap, rock…Hiçbiri değil, sanırım bir gruba dahil edilemeyen müziklere özgün müzik mi diyorlar bilmiyorum.

Bu şarkı sana Öznur klibini de mutlaka izle 🙂

Asi ve Mavi – Onur Akın

Bugün kederliyim, beterim bugün
Sesime ses değse cığlık oluyor
Üşüyor toprak, taslar üşüyor
Vuslatı yakın eden yollar üşüyor

Yumma gözlerini, uyuma bugün
Bütün gölgeler akşam oluyor
Üşüyor yaprak, dallar üşüyor
Savrulup yırtılan rüzgar üşüyor

Oysa ben senden neler neler isterdim
Senli sevdalarda dogmak isterdim
Sabahlar isterdim, asi ve mavi
Buyusun isterdim isigin rengi

Ama gel gör ki kotuyum bugun
Sesime ses degse ciglik oluyor
Usuyor toprak, taslar usuyor
Vuslati yakin eden yollar usuyor

Yumma gozlerini, uyuma bugun
Butun golgeler aksam oluyor
Usuyor yaprak, dallar usuyor
Icimde kis gibi bir mevsim usuyor

Oysa ben senden neler neler isterdim
Senli sevdalarda dogmak isterdim
Sabahlar isterdim, asi ve mavi
Buyusun isterdim isigin rengi

Bu hastalığın en sevdiğim yanı ise, beni uzak kaldığım Yaratan’ıma biraz daha yaklaştırması…Çok sevdiğim bir insanın sözlerini umut ediyorum hep nedense…
“Hastalıklar günahların dökülmesine sebep olurmuş” Kimbilir?

İşte yine kulağıma bi “Anne” sesi geldi 😥

Mart 2, 2007 at 11:37 pm 33 yorum

Küçük Mutluluklar

Abidin Dino-Mutluluğun resmi

Küçük derelerdir büyük nehirleri oluşturan

Küçük mutluluklar, küçük, küçücük derelerdir

Büyük nehri ararken üzerinden atladığın

Arkana dönüp de bakmadığın

Küçük mutluluklar

Çıtır çıtır Kızılay simitidir, çayın yanında

Aniden radyoda karşına çıkan şarkı

Kar yağınca tatil olan okul

Başarılı bir rejimin birinci günü

Sokakta sevebildiğin kedi

Yürüyen güvercinin kafası

Tenekedeki fesleğen

Kurumuş çamaşırlar, bir kış ikindisi

Geri gelen elektrik

Babanın hikayeleri

Annenin yemeği

Tamir ettiğin alet

Yeşil tişörtün, yatarken giydiğin

Bir dostun başarısı, neler çektiğini bildiğin

Elini sımsıkı tutan minik el

Dudağında ıslık yürüdüğün yol

Birden çıktığın yolculuk

Sana açılan kapılar

Sana kapıyı açanlar

Hoş gelenler

Hoş buldukların

Yalnız kalabilmek – dilediğinde

Kavuşabilmek – özlediğinde

.

.

.

(Gerisini ve milyonlarca satırı boş bırakıyorum;

kendi küçük mutluluklarını yazman,

bundan da küçücük bir mutluluk duyman dileğiyle…)

düş hekimi yalçın ergir

*********************************************************

Hadi yazalım mı yorumlarda kendi küçücük mutluluklarımızı?

Mart 1, 2007 at 10:14 pm 41 yorum

Sana


Sana….
Bir kez daha, yeniden…
Sımsıkı bağlanıyorum sana…
Üzerime örttüğün battaniye, alnıma kondurduğun şefkatli elin, yaptığın tarhana çorbası, kupalarca ıhlamurlar…
Fedakarsın, vefakarsın…
Adam gibi adamsın işte…
Babasın, gerektiğinde ninni de söyleyebilen…
Beni neşelendirmek için yapmadığını bırakmayan…
Gözümden damlayan 2 damlaya kıyamayan…
Benimle birlikte ağlayan tek erkek, sebebini bilmesen de…
İnsansın herşeyden önce, cebindeki son parasını kendinden çok ihtiyacı olana verebilen.
Hayatımda tanıdığım en mükemmel insan, kimseyle kıyaslanamayacak kadar…
Allah beni seviyormuş hem de çok ki; seni çıkarmış karşıma…
Kaybetmekten korktuğum 5 kişinin ilkisin…
İyi ki varsın…
İyi ki eşimsin…
Seni çok seviyorum.
Bu satırlar sana, hiç okumayacak olsan da…

Şubat 28, 2007 at 5:20 pm 43 yorum

Yazamıyorum


Biriktim…
Anlatmak istiyorum, anlatamıyorum.
Bir genç kızın hikayesi…
Umutlar, hayaller, beyaz bir gelinlik, güzel eşyalar, prestijli bir koca…
Okumakla değil adamlık. Prestijle değil. Mal mülkle değil.
Boğazım düğüm düğüm, olanları dinlerken telefonda…
Yine yerine kendimi koyuyorum zavallının…
Olmadı kızımı koyuyorum belki yirmi yıl sonra…
Gözüme uyku girmedi dünden bu yana…
Lanet mi etmeli?
Allah’ından bulsun mu denmeli…
Altı aylık bir evlilik…
Bitti bitecek, ardında korkak bir genç kız bırakarak.
Güvenini yitirmiş,
Depresyon ilaçlarıyla birlikte…
Kimin hakkı var buna?
Bilinen gerçekler neden saklanır?
Hiç mi vicdan taşımaz bu insanlar?
Kime nasıl güvenilir artık…..
………………………………….
Bir kez daha şükür…Çok şükür…

Şubat 27, 2007 at 10:31 am 21 yorum

Mutluluk nedir?

Dün çok güzel başlayan bir gündü, güzel devam etti, güzel bitti 🙂 Benim mutlu olabilmem için gerekeni, gerekenleri hem kendi kendime, hem sevenlerimle sorgulayıp dururken; sanırım ben cevabı buldum. Benim bişeylerle uğraşmam gerek. Ama sanırım bu uğraştığım şeyler alışılagelmiş, tek düze haline gelmiş, sıradan uğraşlarım dışında olmalıymış. Öğlene doğru, bilgisayarımın başına oturup çok kısıtlı zamanda yorumlara bakayım, cevap yazayım derken. Beni Msn mail box’ ıma bakmam için yönlendiren bir yorumla kendimi Hotmail’de buldum. İlk satırlardan itibaren büyük mutluluk yaşadığım mesajı sizinle de paylaşacağım. Mesajı yazan arkadaş sağ tarafta linkine de ulaşabileceğiniz; ancak ulaşınca ne bulacağınızı tam kestiremediğim; zira sık sık blogunu silen, taşıyan, saklayan bi arkadaştır kendileri 🙂 Çerkes Kızı…Benim gerçek hayatta hiç bu kadar içten, samimi dostum yok diye düşündüren bir e-posta… Gerçi ben bu e-posta’yı almadan evvel de kendisi hakkında aynı fikirlerdeydim… Çıkarsız, karşılık beklenmeden verilen bir dostluk… Topluca terkettğimiz forum sayısı sanırım üç 🙂 En büyük kazançlarımdan biridir bu Çerkez Cadısı benim… Diğerlerini de blogu takip edenler bilirler şimdi isimlerini sayıp bazılarını şımartmayayım 🙂 (o anladı kendini).
“Şu dünyada bir dikili ağacım bile yok” cümlemi kim bu kadar önemser ki bu dünyada, kim kalkıp aşağıdaki güzelliği yapar?
********************************
……………………sonrada agacına ve sana söz verdik.. 🙂

sal köklerini özüne tutun..seni sana düşman ettiren bütün günahlarını buraya gömdüm..bir avuç umut diktim sana…..umudunu büyütürken,rüzgarda sallanırken,başını her eğdiğinde koşup tutacagım seni fatma….
artık tutunacak bir dalın daha var …burada..uzaklarda…gövdesi,gölgesi,heybeti senin..zeytini benim 🙂 dostum…gülümse…bir mirasın var kendine ve dünyaya…
seni seviyoruz FZ mucuks..
*********************************

Çok teşekkür ederim canımsın… Maili ilk okuduğumda da hala da gözyaşlarıma engel olamıyorum… ağaç duana da amin diyorum 🙂 Ben de seni çok seviyorum… Kilometrelerce uzakda da olsak… Biliyorum ki, çok yakınız…

Şubat 25, 2007 at 8:28 am 46 yorum

3 Türkü, 7 slayt

Ağam Adanalı, paşam Adanalı
Evde de duramıyom sana dadanalı
Hey güllüüü, hele hele güllüüü
Peştamalı sümbüllü

Cemilemin gezdiği dağlar meşeliiiiiii İmanım
Haydi gaç gün oldu, Cemilem ben bu derde düşeli
Gaydırı gubbak Cemilem nasıl nasıl edelim iz bu işe hopaaaa
Nikaamızı gıysın, ünlen gelin hocaaaa memişeee

Yenge yenge kezban yenge
Aza mı oldun kezban yenge
Yengeeeeeeeeeeeeeeeeeeeee

Öfff sıkıldım, ben ne anlarım müzikten? Ne anlarım folklörden? Sinirlerim tepemde , 8 Martmış Dünya kadınlar Günüymüş, gelip geçse de bi ohhhh desek 🙂 Kız meslekte olmasak bu kadar abartılır mıydı bu kadınlar günü? Protokol gelmese olmaz mı? Her şiire bi slayt yapıcaz öyle mi? Slaytlarda enstrümantel müzik çalsınmış, güzel olsunmuş, resimlerdeki kadınlar usturuplu olsunmuş, okulun her köşesi resmedilsinmiş, slaytlara serpiştirilsinmiş, slaytlar toplumsal mesaj da taşısınmış, abartılıp feminizme kaymasınmış, türkülerde oynayacak kızlar türkülerle çalıştırılsınmış, ben ne anlarım folklörden müzikten? Hayatımda bu olaylarla ilk ve tek münasebetim ilkokuldaki bando takımında dımtıs dımtıs trampet çalmamla kaldı o kadar. Beni geren ne yaparsan yap beğenmeyecek olan kişilerin de programı izleyecek olması, program sonunda kulp bulmak için yanımda bitecek olmaları. Asla teşekkür edilmeyecek olması… Arattırdık imesh diye bi programdan bulduk türküleri, amaan çıkıp oynasınlar ben ne anlarım karografiden 🙂 Gülüyorum gülüyorum bişekilde olup bitecek no stres, no panik.

Edit: Bu üç türküyü birleştirip, download eden Ozanrüzgar arkadaşa teşekkürler… Tam istediğim gibi olmuş ellerinize sağlık, linki buraya da ekleyim de kaybolmasın.
http://rapidshare.com/files/18102656/fatma.rar.html
🙂 İndirin dinleyin müzik ruhun gıdasıymış ne de olsa 😉 Sıra geldi slaytlaraaaa 🙂 Ellerimden öperler

Şubat 23, 2007 at 11:12 pm 16 yorum

İnsan neden var?


İnsanın dertsiz olması da kötü be, hiç bi derdiniz yoksa üfürükten dertler edinip kafayı takıyorsunuz. Düşünüyorum da hiç bi sıkıntım yok çok şükür. Ne borcum harcım var, ne param az diye üzülecek mal mülk hırslarım var, ne hastalığım var, ne sevdiklerimin hastalıkları var, ne sevdiklerim eksik yanımdan.
Her istediğim olmak zorunda mıydı? Olmasa mıydı? Bu ara buna takılmış durumdayım. Tüm dualar gerçek olur…Olur da iyi mi olur? Orası muamma… Ben şu “Hayırlısı…” ile başlayan duaları etmeyi unutanlardanım. Dualarım kimi zaman rica kipinde ama hep “olsun” ile bitiyor. Bu çok tehlikeli. Olunca anlaşılıyor bazen olmaması gerektiği… Yine saçmalamaya başladım sanırım.
Yaratılış nedenini de sorguluyorum zaman zaman. İnsan en şerefli mahluksa, herşey insana hizmet için yaratılmışsa, insan neden yaratılmış? Hadi bu son soruya cevap arayalım mı beraber? Neden yaratıldık? 50 sene sonrasında ıssız bir mezarlıkta, üzerimizde iki tane ot rüzgarın sesiyle bir o yana bir bu yana sallanacaksa… Kimimizin mezar taşı bile olmayacaksa… Neyi tüketiyoruz? Nasıl yaşamalıyız? Neden varız? Madem varız, ne yapmalıyız, nasıl yaşamalıyız ki, neden geldim şu dünyaya gibi isyanlara kapılmayalım ?????…

Not: Google grafiklerde bir mezar resmi arayım ekleyim dedim, yukarıdaki resim hoşuma gitti…Aklıma 3 yılımı geçirdiğim Konya ilinde bulunan mezarlık geldi… O mezarlığı görene kadar ürperirdim hep korkardım… Yolunuz Konya’ya düşerse bir ziyaret etmeden geçmeyin derim. Nefis bir mezarlığı var. Bu resim de hakkaten Konya mezarlığındanmış. Hacı Veyis Zade hocaefendinin mezarı imiş.

Şubat 21, 2007 at 11:00 pm 28 yorum

Başlıyorum

Dün gece fenalardaydım 🙂 Bir yandan ertesi gün gelecek misafirin telaşı; pasta börek, bir yandan süregelen iç sıkıntısı hali(m)… Durdum düşündüm, nereye kadar sürecek bu gel gitlerim?…Bir gün iyiyim, bir gün kötü. Dur demenin zamanı geldi. Kafam ellerimin arasında, ellerim kafamla birlikte dizlerime dayanmış halde, kendimden nefret ettiğimi tekrar eder dururken buldum bir anda kendimi; saat 24:00 dı; başımı dizlerimden kaldırdığımda… Ya terk et. Ya devam et. Çek git ya da kal. Gitme dur…Gidişin kurutluş değil dur.Dur.Dur.Dur.

Tılsımın yazısını defalarca okudum bu gün; sanırım iyi çarptı beni… Bir dur demenin vakti geldi artık bu pis ruh halime… Nerden başlayacağımı tam bilemesem de; yumruklarım sıkılı 2 parmak yazıyorum bu yazıyı… Yumruklarımın içinde hayatın iplerini tutuyorum sanki… Yeniden tutuyorum, herşeye rağmen tutuyorum. Sıkı sıkı tutuyorum, bırakmamacasına… Dilimde tekrarlanan salat-ı tefriciye, yapıştı dilime, gitmesin de zaten…Anlamsız şarkılar yapışacağına o yapışsın.

Dostlarla görüşmek iyi geldi tüm yorgubluğuna rağmen; içten bir gülümseme, gözlerinin içine ta içine bakan çıkarsız bir çift göz, sana nasılsın derken, insan değerli hissediyor kendini…Eveeeeett işte bu değersiz hissetmek, ya da önemsiz, ya da sıradan, ya da bir taş gibi; ama elmas değil bir küçük çakıl taşı gibi. Tüm sorunum bu. Bunu değiştirmek için yapacaklarımı düşündüm… Anne’lik elimdeki tek sermayem belki. Anneyim ben, daha ne olsun? Başka ne olabilir? Yine bir uzun saçmalama, sıktım mı? :)O zaman size bir kaç foto ekleyim, mideniz değilse de gözünüz şenlensin.
Menü: Kabaklı peynirli börek, yoğurtlu havuç kızartma, patates salatası, gül tatlısı, tavuk göğsü, sosisli milföy 🙂 ve tabii çay.

gul.JPG

tatli.JPG

masam.JPG

Şimdi ben bu yazıyı yazdım resimleri ekledim, Hülyacım dedi ki tarifleri de yazsana … Aslında aradan zaman geçince ben bunları hangi siteden nasıl yaptığımı unutum yeniden arıyorum… E öyle yapacağıma yazıvereyim şuraya da uğraşmayım bi daha ki sefere 😉

Gül Tatlısı:
Bu tatlıyı Kubish’in blogda görüp uyguladım. O da başka bir Siteden yapmış. Olduğu gibi aktarıyorum.
MALZEMELER:

1 Su bardağı sıvıyağ
yarım su bardağı yoğurt
1 su bardağı irmik
1 yumurta
yarım paket oda sıcaklığında margarin
1 paket vanilya
yarım paket kabartmatozu
1 çorba kaşığı sirke
1 tutam tuz
aldığı kadar un
1 su bardağı kadar ceviz yada fındık
ŞERBETİ :

3 Su bardağı su
2.5 Su bardağı şeker
çeyrek limonun suyu
Yapılışı;
1. Önce şerbetinin malzemelerini bir tencereye koyun ve kaynatın.
2. Hamurun un , kabartmatozu ve vanilya hariç tüm malzemelerini karıştırın.
3. kabartmatozu , vanilyayı ve aldığı kadar unu ilave edin.Kulak memesi yumusaklığında bir hamur elde edilir.
4. Hamur ikiye kesilir. Bir parçası merdane ile 3-4 mm kalınlığında açılır.
5. Çay bardağı ile kesilir.
6. 6 adet yuvarlak yarılırı üst üste gelecek şekilde yanyana dizilir.
7. rulo şeklinde sarılır.
8. ikiye kesilir.
9. tepsiye dizilir.
10. ortalarına cevizyada fındık yerleştirebilirsiniz.
11. orta hararetli fırında üzerleri kızarana (20-25 dakika) kadar fırınlanır.
12. şerbetini üzerine dökün. Tatlıların şerbeti iyi çekmesi için alt üst cevirerek şerbeti iyice cekmesi saglanır.

Yalancı Tavuk Göğsü
Bu tarif de Meşhur Portakal Ağacından.
150 gr. margarin, 1 su bardağı un, 1 kaşık nişasta, 1,5 su bardağı şeker, 1 paket vanilin, 1 litre süt. orta boy tencerede yağı eritin. un ve nişastayı yağa ekleyip biraz kavurun. sonra kalan malzemeleri de ekleyip yoğun bir kıvama gelinceye kadar karıştırarak pişirin. ateşten alıp mikser ile birkaç dakika karıştırın. geniş bir borcam’a yayıp, buzdolabında soğutun. servis yapacağınız zaman tarçın ile süsleyin.

Yoğurtlu Havuç Kızartması
6-7 havuç yuvarlak yuvarlak doğranıp haşlanır. 2-3 kaşık zeytinyağında kızartılır. Sarımsaklı süzme yoğurt ile karıştırılır. Üzerine de salçalı su ile hazırlanan sos dökülüp nane atılır.

Kabaklı Börek
İç Malzemesi: Peynir, rendelenmiş 1-2 kabak, maydonoz.
İç Sos: Yumurta, yoğurt, sıvı yağ, yarım paket kabartma tozu.
5 Yufka.
Yufkalar tek tek serilip aralarına sostan sürülür. orta kata sos sürülmeyip iç malzemeler konulur. En üzte de kalan oso sürülüp, üzerine susam serpilir. Pişirilmeden önce kesmeyi unutma 😉 (bu notlar da kendime 🙂 ) Bi de çıkınca üzerine azcık su serpip tepsiyle kapat, yumuşacık olsun. 😉

Sosisli Milföy

Sosis, domates ve biberler az yağda biraz öldürülür 🙂 Kare milföylerin içine konup bohça şeklinde kapatılır. Ters olarak tepsiye konulup, üzerlerine yumurta sarısı sürülür ve çörek otu atılır.

Şubat 17, 2007 at 11:17 pm 44 yorum

Karanlık

Bir forumda okudum kimin bilmiyorum okurken çok hoşuma gitti paylaşmak istedim yazarını bilen yazarsa sevinirim 🙂
——————————————————————————–

…uzaklasan kuslar görüyorum
kanatlarinda kirik hayaller…
yarim yalnizliklar …
çiglik çigliga
kayboluyor sesleri boslukta…
…mühürlü dudaklar görüyorum
söylenmesi zor gelen sözcükleri
sakliyorlar içlerinde
neleri degistireceginden habersiz
son kullanma tarihleri geçiyor daha sonra…
…kaçak bakislar görüyorum
yakalanmak ve yakalanmamak arasinda
çekimser rollerine devam etme egiliminde olan…
bakislarin gölgesinde hizlanan kalp ritmleri…
…tedirgin parmaklar görüyorum
iki kelimeyi birlestirirken enter tusuna ne kadar
uzak kaldigini anlayip, backspace’e teslim olan…
neleri degistirecegini bilmeksizin
ertelendikçe hep daha zor gelen..
…sayfalari bos defterler görüyorum
kalemlerin yazmadigi …silgilerin silmedigi ..
hiç bir nesnenin görevini yapmadigi
hallere sahit oluyorum …
ucu kirik bir kalemin bir daha
yazamayacak olusundaki aciyi hissediyorum
kalemtrasin ise yaramadigi
hiç bir nesnenin görevini yapmadigi
hallere sahit oluyorum …
…gidiyorum
yolun nereye götüreceginden habersiz
kendi yönümü çiziyorum…
…gidiyorum…
geride biraktiklarim
hata adini almadan önce
gülümseyerek baktigim onca aninin arasindan
siyrilarak …
git gide koyulan karanlikta
ben de kayboluyorum …

Şubat 16, 2007 at 4:26 pm 19 yorum

Bu kaçıncı nokta…?

null
Tüm görüntüler noktalardan oluşur. Ekran üzerindeyse şayet bu noktalar bunlara piksel diyoruz. Hayat da öyle değil mi? Bir sürü nokta bir araya gelip bizi, sizi oluşturuyor. Kimi noktalar dudağımızı genişletiyor yan yana gelip ki biz ona gülümseme diyoruz, kimileri gözlerimizden pıtır pıtır damlıyor ki biz ona ağlama diyoruz… Bir de bizim kendi noktalarımız var; oraya buraya koyduğumuz hayatımızda… Nokta koydum, buraya kadar, bitti… Sonra yeni bir başlangıç… Son günlerde hayatım nokta koyma isteğiyle sürüp giderken; nereye ne zaman hangi noktayı koyacağıma karar veremezken… Beynimin içinde konulmayı bekleyen onlarca nokta dansederken…Ben kalkıyorum bir bloga yazı yazıp, her cümlenin sonuna 3 nokta koyuyorum…

Şubat 14, 2007 at 10:47 pm 10 yorum

Merhaba

Yeni bir adres ile yeniden 🙂 Alın işte size yeni adres en 5 dakikalığından şimdilik idare edin, Veciheciğim reklam edersin hı beni al işte komşu geldim sana 🙂 çok uykum var, sıkıldım ama bak gidicem ben yine 🙂

Şubat 13, 2007 at 9:44 pm 15 yorum

Serçe

Bir küçük serçeydim avuçlarına konan,
Bekledim tutmanı, tutup kalbinin kafesine koymanı.
Önce yaklaştırdın dudaklarına öptün hızla çarpan yüreğimin üstünden
Titrediğimi farkettin sarıldın sıkı sıkı
Sonra bıraktın uçayım yeniden diye
Uçtum bir süre, aradı yüreğimin tam üstü dudaklarını
Döndüm, kondum yine avuçlarına
Bekledi yüreğimin tam üstü yine öpesin diye
Bu kez farketmedin titrediğimi, öpmedin hızla çarpan yüreğimi
Aldın bıraktın alelade bir masa üstüne
Gözlerim dokunsun istedim gözlerine
Göremedim gözlerini, baktım derince, farketmedin beni
Ben üşüdüm, titredim… öpmedin beni
Uç istedin belki de, uçmak istemedim.
Sonra…
Bıraktım kendimi uçsuz bucaksız maviliklere
Gözlerim hızla küçülen SENi izlerken yükseldikçe
Kanatlarım daha bir fazla çarptı
Kanayan yüreğimin üstündeki buğseye isyanım arttı
Hiç kondurmasaydın dudaklarını yüreğime,
Belki de hiç kanamazdı…
FZ

Aralık 23, 2006 at 10:03 pm Yorum bırakın

30lu yaşlar

21 yaşındaydım, kendimi büyümüş hissettiğime, evlilik gibi ciddi kararları alabildiğime innamıyorum o yıllar, çünkü hala büyümüş hissetmiyorum. 30 yaşında, samimi bir dostum vardı, nerden konu açıldı nasıl öyle bir soru sordum hatırlamıyorum; “30 yaş nasıl bir yaştır?” demiştim. Kendisi bana “Keşkelerin yaşanmaya başlandığı, hayattaki herşeyin zamanlamasında bir problem olduğunun düşünülmeye başlandığı bir yaştır.” demişti. O zamanlar kavak yelleri başımın üstünde hızla esmekte, bana verilenlerin ne kadar hoş şeyler olduğunu düşünmekte, zamanlama hatasının ne olduğunu bile bilmemekteydim. Şimdi 30 a 3 kala keşkelerim artmakta, zamanlama hatasının nasıl birşey olduğunun yavaş yavaş farkına varmaktayım. Eeee böyle mi gidecek bundan sonrası? Hep bir kendine acıma, acındırma haleti ruhiyesi, ağlamaklı tavırlar… Nereye kadar? Hadi kalk, bırak, yaşa, devam et…Zor anlar, zor zamanlar, yanlış anlamalar, yanlış anlaşılmalar… Sıkılmalar, offlamalar, pufflamalar, uğraşacak bişeyler aramalar, bulmalar, saçmalamalar, uyumalar, uyuyamamalar, dağıtmalar, toparlanmalar, toparlanma süsü vermeler, mutlu olmalar, sonra olmamalar, hayatın anlamını sorgulamalar, nerde yanlış yaptımlar ve daha neler neler…30lu yaşlar zormuş hakkaten, bi kere 25inden sonra tıbben yaşlanma başlıyormuş ki hücreler kendini yenileme işine son veriyorlarmış, göz çevresinde eğer aileden gelen bir şans durumunuz yoksa kaz ayağı denen çizgimsi kırışıklıklar baş göstermeye başlıyor. Sonra gelsin kozmetik katalogları, kremler, yağlar, serumlar… Göbek denen şeyin oluşumunun imkansız olmadığını anlıyormuş insan. Annesine benzemeye başladığını, ve annesinin eleştirdiği her davranışının kendi üzerinde tecelli etmesiyle farkediyormuş 30 lu yaşlara gelindiğini. Velhasılı kelam hayat her yaşta güzeldir yalanının da en sık söylendiği yaşlara ufak ufak yaklaşırken, eğer hala apartman koridorunda yayılan sıcak poaça kokusu sizi de beni olduğu gibi etkiliyorsa, bırakın akıp giden zamanı düşünüp hayıflanmayı, keşkeler içinde kaybolup gitmeyi de kalkın bir tepsi sıcacık poaça yapın. Yapmışken bir iki tane de bana ayırmayı unutmayın 😉 FZ

Aralık 18, 2006 at 10:03 pm Yorum bırakın

Kelebek Hayalleri

Siz hiç kelebek büyüttünüz mü özenle ? Ben büyüttüm, 10 tane incecik kurtçuğa bir ayakkabı kutusunu ev yaptım önce, evlerinde rahat etsinler diye renkli kağıtlar serdim kutunun tabanına. Uzaklardan beyaz dut yaprakları kopardım her gün öğleden sonra, güzelce yıkadım hastalanmasınlar diye. Saatlerce izledim yaprakları yemelerini. Gece korkmasınlar diye gece lambasının altına koydum kutuyu sarsmadan. Her sabah sağ elimin işaret parmağıyla sevdim kadife tenlerini. İkisini ölü bulduğumda bir okul dönüşünde, sessiz sessiz ağladım. Büyümelerini izledim sabırla, güzeller güzeli bir kelebek olacaklarının hayaliyle daldım her gece uykularıma. Öptüm kokladım kurtçuklarım büyüdükçe. Hatta onlara isimler koydum herkesin birbirinin aynı sandıkları miniklerimi bir ben ayırdım birbirlerinden. Vakit gelmişti ilk yapanı şaşkınlıkla izledim kozasını; kutunun köşesine incecik iplikler çıkararak ağzından ördü tombul kurtçuğum. . Ve tamamladığında artık kendi de içindeydi. Kıyamadım kozayı elime alıp içini ışıkta görmeye çalışmaya… Bekledim…Bekledim…Bekledim. Bir sabah kozanın delindiğini gördüm, evet evet işte çıkıyordu güzeller güzeli kelebeğim… Gözlerimi alamadım kozadan, önce başını çıkardı siyah ve çirkindi, sonra kanatlarını ve gövdesini… Gözlerime inanamıyordum bu değildi benim rüyalarımı süsleyen güzeller güzeli kelebeğim… Bu şişman ve minicik kanatları olan çirkin bir kelebekti… Bir yanlışlık olmalıydı, diğer kozaları bekledim sabırla, ama hepsi aynıydı… Hayallerim yıkılmıştı sanki…Mutsuzdum… Garip kanat çırpışlarını ve sadece bir gün süren ömürlerini hüzünle izledim. Atamadım hiçbirini çöpe, annemin çiçek saksılarına gömdüm özenle… Elimde bir avuç yumurtayla kalakalmıştım… Bir dahaki seneye büyüyecek olan yumurtalar ve yıkılan hayallerim…………..Ne kadar büyüse de insan, kelebek hayalleriyle yaşamaktan vazgeçemiyor. İçinde hep kelebekler büyütüyor, özenle, ilgiyle, sabırla bekliyor güzel bir kelebek olmasını hayallerin… Şanslıysa eğer doğru kurtçuğu seçiyor ve hayaline kavuşuyor, şansızsa kurtlar hep ipek böcekleri oluyor ve elinde bir avuç dolusu yumurtayla kalakalıyor… Bir de bazıları var ki; işte o bazıları bile bile elindekinin güzel bir kelebeğe dönüşmeyeceğini sevmeye, okşamaya, beklemeye devam ediyor… Kim bilir gerçek sevgi belki de budur; hiçbir zaman güzel bir kelebeğe dönüşmeyecek bir kurtçuğun peşine bile bile takılıp savrulmak… Tüm çirkin ve güzel kelebeklere… FZ

Aralık 15, 2006 at 10:02 pm Yorum bırakın

Keşke

Çat ayazda sırf ısınmak için birbirinin koluna sıkı sıkı girmiş çift, açlıklarını gidermek için aceleyle lokanta yolunda, bomboş kaldırımda ilerliyordu. Yoldan kaldırıma geçen ve hızla kendilerine doğru koşturan gençten korktu kadın, biraz geri çekildi, durdular… Genç 20 li yaşlardaydı, başında yeşil beresi, kırmızı montu, ince bir kot pantolonu ve kot pantolonunun belinde bir bel çantası vardı. Kadını korkutan bunlar değildi elbette, genç yürümekte zorluk çekiyor, tek kolu dirseğinden bükülmüş vaziyette sürekli yukarıda duruyor, söylemeye çalıştıkları anlaşılmıyor, konuşurken salyalar akıtıyor, yürürken ayak uçlarında yürüyordu… Belli ki ya doğuştan engelliydi, ya da sonradan çocuk felci ya da başka bir rahatsızlığı olmuş ve vücudunda onarılması mümkün olmayan problemler bırakıp gitmişti. Adama yaklaştı, bükülü kolu ile bedeni arasında duran şeyi uzatmaya çalıştı, kadın geride bakıyordu olup bitene. Adam aldı ve yere koydu, evet bu bir basküldü… Dijital bir baskül. Çık der gibi işaretler yaptı adama genç çocuk. Adam çıktı gülümseyerek baskülün üstüne, rakamı okudu ve indi. Çocuk kadına baktı hadi sen de çık der gibi kadın hala tereddütlü “Hayır sağol” dedi gülümseyerek. Bu kez gözlerinin içine baktı çocuğun; sımsıcaktı, parlıyordu kendininkinin aksine, ve gülüyordu alabildiğine geniş küçücük yüzündeki kocaman dudakları. Adam cebine attı elini, bir sürü bozukluk çıkardı ve al bakalım dedi gence başını okşar bir edayla… Yazık diyerek yürümeye koyuldular ki, gencin bağırışlarını duydular sesleniyordu ve koşarak yetişmeye çalışıyordu… Bir eli bel çantasında diğer eli hala yukarıda… Verilen bozuklukların bir kısmını iade etmeye uğraşıyordu… “Ben dilenci değilim” tavrından başka bir şey değildi bu. Kadının gözleri yaşardı bu onur, bu guru karşısında ama ağlayamadı. Keşke dedi keşke ben de tartılsaydım… FZ

Aralık 13, 2006 at 10:02 pm Yorum bırakın

Aç Gözlerini hayata

Geri dönmek istediği anları, anıları vardır insanın. Gözlerini kapatıp ya da kapatmadan düşündüğünde tekrar orada olmayı hayal ettiği yerler vardır. Benim gözlerimi kapatmadan düşündüğümde ilk gelen aklıma, bir bekar evinde yaklaşık 15 kız toplanıp, sigara, alkol, müzik olmaksızın kendi kendimize oluşturduğumuz bir nevi tiyatro kulübünün, o gün çıkardığı oyun sonrasında rahatlamış, alkışlanmanın verdiği onurla suratlarda gülümsemenin de ötesinde sırıtan ifadelerle, hatta kimilerimizin ben gibi kikirdemelerimize engel olamadan, yerlere serilmiş vaziyette (çünkü onbeş kişilik oturma alanı bekar evi için bir lükstür), günün, oyunun, alkışların, izleyici dönütlerinin kritiğini yaptığımız o andır.
Gözlerimi kapattığımda ise Amasra da koy manzaralı odada, sırf sabah güneşinin doğuşunu izlemek için 05:00′a kurulmuş saat ile uyanıp, balkonda deniz ve gökyüzünün nasıl siyahtan önce sarı ve ardından maviye dönüşümünü izlediğim, bu dönüşümün sonlarına doğru martıların da benden hemen sonra uyandıklarını sanki bana “Günaydın” dercesine uçuşmalarını izlediğim ve çığlıklarını dinlediğim o an gelir. Her iki ana dönebilmek için de bir çok şey feda edebilirim… Aslında bu iki ânı da yaşarken yıllar sonra bu kadar değer vererek hatırlayacağımı hiç düşünmemiş olduğumu şimdi farkediyorum. İçinde bulunduğum şu an da belki yıllar sonra dönmek isteyeceğim bir zaman dilimi olacak kim bilir? Bunu farketmek, ve zamana hakkını vererek yaşamak aslında mutluluk için temel şart kanımca.
Geri dönmek istediğimiz anlar elbette sadece güzel zamanlar değildir. Ne acıdır ki; o âna dönseydim şunu asla yapmazdım dediğimiz dakikalar da var hayatımızda… Bırakın onlar da bana kalsın. FZ

Aralık 9, 2006 at 10:01 pm Yorum bırakın

Anneme ve Kızıma

Hani akamaz o yaşlar dolar ya gözlerine.
Hani kalbin acır, acır da duyuramazsın sesini,
Bakamazsın ya gururdan ağlarken kimselerin yüzüne.
Hani annen gelir hep aklına ağlarken geceleri.
Bilemez kimse derdini, bilse de anlayamazlar seni
Hani yangın yeri gibidir ya başının taa içi Ellerini titrek, kalbin kırık, yüreğin buruk
O zaman hatırla ki; kimse sevmese bile annen seviyor seni…
FZ

Aralık 8, 2006 at 10:00 pm Yorum bırakın

Bütün Işıklar Aynı

Ne kadar çok ışık o kadar çok hayat. Akşam olunca evlerin pencerelerinden dışarı sızan ışıklar bana hep bunu düşündürür. Her evde bir hikaye, çoğu sıradan sanar hayatını ama değildir. Kimi de alabildiğine ukala gizemli olduğunu söyler durur yaşantısının, gizemli ve özel… Hep başka hayatlar merakımızı uyandırmıştır. İnkâr etse de insan fıtratı gereği bir merak, özenti besler durur başka hayatlara. Kimi zaman markette kasa sırasında önümüzdeki kişinin aldıkları merakımızı uyandırır, kimi zaman komşumuzun mutfağından gelen yemek kokusu. Bazen telefonda kimle konuştuğunu merak ederiz yabancıların, bazen dostlarımızın MSN listelerinde kimlerin olduğunu. Yitirip gururumuzu balıklama dalarız kimi zaman başka hayatların en mahrem alanlarına… O zaman anlarız ki birbirimizden zerre farkımız yok. O ukala görüntü altında yatan da sizin hayatınızın aynısıdır aslında. Tüm umut ve mutsuzluklarıyla… Ne kadar inkâr edilse de hayatlar birbirinin aynıdır. Keşke mahşer yeri hengamesiyle, çıkarıp atsak üstümüzdeki tüm giysi, tavır ve önyargıları… Hepimiz aynıyız, biriz!!! FZ

gelin canlar bir olalım
zalime kılıç çalalım
yoksulun hakkın alalım
kula kulluk bitisin artık
bu keşmekeş bitsin artık

özü öze bağlayalım
sular gibi çağlayalım
bir yürüyüş eyleyelim
kula kulluk bitisin artık
bu keşmekeş bitsin artık

açalım kızıl sancağı
geçsin zalimlerin çağı
elimizde dost bıçağı
kula kulluk bitisin artık
bu keşmekeş bitsin artık

pir sultan’ım geldi cuşa
zalimlerin aklı şaşa
haklı olan gelsin başa
kula kulluk bitisin artık
bu keşmekeş bitsin artık

Başka kurtuluş yok gelin canlar bir olalım

Aralık 7, 2006 at 10:00 pm Yorum bırakın

Gülümseyelim mi?

“Gülmekle başlar herşey…Kendini sevmekle…Güzel şeyleri hakettiğini düşünmekle.”Hayata gülümseyebilmek bazen ne kadar zordur. Hep gülümsersiniz zorlarsınız kendinizi ve sizi görenler mutlu olduğunuzu düşünür, imrenilirsiniz, şanslı olduğunuz söylenir durur. Oysa kimse bilemez o gülen yüzün arkasında saklı olan hüznü, bilemez kimse bu hüznün sebebini. Hatta bazen kendiniz bile bilemezsiniz. Ama ısrarla gülümsemeye devam edersiniz, belki de gülen yüzünüze alışmış insanları hayal kırıklığına uğratmak istemezsiniz, aynalara bile gülümsersiniz ki kendiniz de uğramayın hayal kırıklığına . Karşılaştığınız en olmadık kişilere bile gülümsersiniz, asık suratlar hoşunuza gitmez hiçbir zaman. Peki gülümsedikleriniz de her zaman size gülümser mi?İnsanın kendini sevmesine gelince; bu zaman zaman değişiklik gösteren bir olgudur. İnsan kendini ancak sevildiğini bildiği zaman sevebilir. Ne büyük boşluktur aslında hiç sevilmediğinizi düşünmek… Ne kötü bir duygudur kimbilir? Hayatta kimse tarafından sevilmediğini hissetmek…. Sevgi ille de sözcüklerle mi ifade edilir? İnsan sevildiğini sadece duyacağı kelimelerle mi anlar? Elbette hayır.Güzel şeyleri hakettiğini düşünmek; kim düşünmez ki? Eğer kendini seviyorsa, herkes hayatın ona güzel şeyler vermesi gerektiğine inanır. İnanır ve bu inanışın beyhûde olduğunu da öğrenir zamanla… Güzel şeyleri hakederiz belki ama hayat ödemez borcunu hakkımızı vermez kimi zaman…
Gülümseyelim mi öncelikle? Sonra sevelim mi kendimizi? Sevdiklerimizin de kendini sevebilmesi için sevildiklerini hissetmelerini sağlayalım mı? Sonra da inanalım mı güzelliklerin bir gün bizi bulacağına? Umutlarınız hiç eksik olmasın… FZ
(Bu yazı üç kişiye ithafen yazıldı; onlar kendilerini çok iyi bilyorlar, hadi sevin kendinizi ben sizi çok seviyorum çünkü…)

Aralık 3, 2006 at 9:58 pm Yorum bırakın

Bulutun Uçağı

Bir uçak geçti bu gün mavi gökyüzünden.

Varlığı gözle görülmeyen bir bulutu yararak ve arkasında bembeyaz uzunca bir iz bırakarak. Bulut üzgündü çünkü uzun zamandır bekliyordu uçağı, gelecek ve kalacaktı kucağında. Oysa uçak bir dakika bile durmadan canını acıtarak, parçalayarak, göğsünde kocaman bir delik açarak geçip, uzaklaşıp gitmişti. Ne uçak ne de pilot farkında değildi oysa bulutun canının yandığının. Arkasından bakakaldı bulut ve üzerinde kalan uzun beyaz çizgiye baktı. Uçak hızla kaybolmuştu gözden ama iz hala duruyordu. Bekledi aynı hızla silinmesini bulut uzun beyaz çizginin. Oysa çizgi silinmiyordu. Zaman lazımdı belki de sabretmeliydi bulut. Evet evet canı hala yanıyordu, kızgın ve kırgındı, ve istiyordu artık üzerinde hiçbir izinin kalmamasını uçağın. “Yok olsun” dedi “Hadi artık bu çizgi yok olsun”…

Az sonra sanki çizginin baş tarafı yavaş yavaş silinmeye başladı. Bulut üzüldü bu kez. “Tamam gitmiş olabilir ama bari izi kalsın, ben affettim kokusu kalsın üzerimde” dedi “Lütfen silinmesin”…Ama zaman onun kadar sadık kalamadı sevgiye ve ilerledikçe dakikalar ne beyaz uzun iz kalmıştı uçağa ait ne de uçağın kokusu bulutun burnunda. Sadece kocaman bir delik göğsünde; asla onarılamayacak olan kocaman bir delik.

Bulut ağlamaya başladı birden; özlüyordu 1 dakikalık kavuşmasını, seviyordu onu umursamayan uçağı. Öyle çok ağladı ki; sırılsıklam etti bütün sevenleri. Ve sıkı sıkı sarıldılar üşüyen sevgililer birbirlerine; söz verdiler arkalarında iz bırakarak, can yakarak, kocaman delikler açarak hızla geçip gitmemeye… FZ

Aralık 3, 2006 at 9:58 pm Yorum bırakın

Kabullenişler

30 Kasım 2006
Sarı sarı patateeees” naralarıyla attım sokağa kendimi. Bir zamanlar kadınların saçlarını sıkıntılı oldukları zamanlarda değiştirdiklerini duymuş gülüp geçmiştim. Meğer haklılık payı varmış biraz. Bir buhran zamanıydı, krizlerden kurtulma çaresiydi. Arabayı boşverip yürümeye karar verdim kuaföre kadar. Ayaklarımın altında ezilen yaprakların hışırtılarıyla, ciğerlerime bacalardan çıkan o kış kokusunu doldurup, ellerim ceplerimde, omuzlarım istemsiz olarak sanki kendi içime sığınma edasıyla yukarı doğru kalkmış yürümeye koyuldum. Sokak o kadar gürültülüydü ki, belki de beynimdeki sorulardan kurtulmama yardımcı oluyordu bu gürültü. Önünden geçtiğim apartmandan hışımla çıkan kadının elinde boşaltılmış olacak olan soba kovası, başında geriye doğru sıkılmış yemenisi, ayağında basma pijaması, kaşları her zamanki gibi çatık, bir küfür patlattı ; “Nüfus sayımıymış, kimlik numarasıymış, hiç işim gücüm kalmadı….” Belli ki kapıya gelen görevlilere sinirleri bozulmuş, belki de ilk kez duyduğu kimlik numarasını bilmemesiyle kim bilir garipsenmiş, yadırganmış ve benim karşıdaki teyzeye denilen gibi “En geç yarın öğren gel” denilmişti. Hala yürüyordum, köşede iki amca ellerinde bir poşet dolusu mandalina etraflarını saran beş çocuğa mandalina dağıtıyorlar. Çocukların elleri soğuktan kızarmış ama toplarını sıkı sıkı tutuyorlar. Adamlardan yaşlıca olanı; “Alın bağalım, yiyin bağalım, hadi bağalım” diyerek konuşuyor, çocuklar mandalinaları bir yandan soyuyor, bir yandan üçer beşer dilim ağızlarından sularını akıtarak tıkıştırıyorlar. Çocuk olmak vardı diyorum kendi kendime, yolda ilerlerken, çocukluğum geçiyor gözlerimin önünden tam da 100 metre var yok, bizim büyüdüğümüz apartman bahçesine varmaya… Kimse yok garipsenir miyim? Ne işi var burada denir mi? soruları aklımda omuzlarımı daha bir kaldırıyorum ellerim hala ceplerimde, bir iç çekişle sapıyorum bahçeye… Gülümsüyorum ilk aklıma gelen yakartop oyunları oluyor ve bir türlü atlamayı beceremediğim ipler, oynadığımız evcilikler, çağırdığımız ruhlar, kaynatılan salça kazanlarının dibini yalamalar, közlenen patatesler… Bahçenin diğer kapısından çıkıp yürümeye devam ediyorum. Kendimi sevdiğimi bir kez daha fark ediyorum. Kuaförün kapısını açıyorum, itiraf ediyorum hala ilkokul beşinci sınıfta gittiğim aynı kadına gidiyorum. “Kes” diyorum gülümsüyor az buçuk tanıyor beni ve ne zaman onu ziyaret ettiğimi tahmin ediyor. Çıkışta kısalan saçlarla içimi garip bir huzur kaplıyor. Evin yolunu tutuş, içeri girmek istemeyiş, arabayla küçük ilçenin bir baştan bir başını turlayış ve akşam… Yine kendinlesin ve gerçeklere dönüyorsun… Hayat hep bize yaşayacaklarımızı sunar. Bize düşen de kabullenmek olur çoğu zaman, yürek kabul etmese de kabulleniriz. Kabullenişlerinizin çok çok az olması dileğiyle…

Kasım 30, 2006 at 9:57 pm Yorum bırakın


Bak..Bilki domuzların önüne inciler serilmez ,mücevherden sarraflar anlar ancak baskası bilmez... Ne fark eder ki, kör insan için elmas da bir cam da... Sana bakan bir kör ise, sakın kendini camdan sanma! MEVLANA

İstatististististiks

  • 55.391 tıktık

Zaman…

Mayıs 2024
P S Ç P C C P
 12345
6789101112
13141516171819
20212223242526
2728293031  

Kelebeğim Benim